YENİ YASAMA YILINDA SARAY REJİMİNE KARŞI ÖRGÜTLÜ MÜCADELEYİ YÜKSELTELİM!

YENİ YASAMA YILINDA SARAY REJİMİNE KARŞI ÖRGÜTLÜ MÜCADELEYİ YÜKSELTELİM!

YENİ YASAMA YILINDA SARAY REJİMİNE KARŞI ÖRGÜTLÜ MÜCADELEYİ YÜKSELTELİM!

Meclis, 1 Ekim’de yeni yasama yılına başlıyor. Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş geçtiğimiz yılı değerlendirirken, “798 kanun teklifi verildi, 32’si kabul edildi, 901 saat çalıştık, 37 bin sayfa tutanak tuttuk” diyerek övündü. Oysa Cumhur İttifakı’nın çoğunluk sağladığı Meclis’te kimin çıkarına el kaldırıp indirildiğini anlamak için tutanak sayfalarına bakmaya gerek yok; işçi ve emekçilerin her geçen gün daha katlanılmaz hale gelen yaşam ve çalışma koşulları bu gerçeği fazlasıyla gösteriyor.

Uluslararası tekellerin ve yerli büyük sermayenin çıkarlarına göre hazırlanan Erdoğan-Şimşek imzalı Orta Vadeli Program (OVP) tek adam ittifakının oylarıyla Meclis’te onaylandı. OVP ucuz, örgütsüz ve güvencesiz emeğe dayalı birikim modelini pekiştirdi. Enflasyon hedefleri tutmadı, geçim sıkıntısı ağırlaştı, işsizlik kitleselleşti.

Tüm bunlar yaşanırken tek adam yönetimi, sermayedarlara sınırsız imtiyaz tanıyan torba yasaları Meclis’ten geçirdi; tekellerin çıkarlarını büyütmek, sermayeye yeni ayrıcalıklar sağlamak ve Saray rejiminin ihtiyaçlarını karşılamak için gece gündüz mesai yaptı.

MECLİSİN BİR YILI: SÖMÜRÜ, KÂR, RANT VE TALAN YASALARI!

Saray’ın meclisinin bir yıllık bilançosu, sömürünün, eşitsizliğin ve baskının daha da yoğunlaşması oldu:

“Vergide adalet” adı altında milyonlarca işçinin, emekçinin sırtına yeni yükler bindirildi. İşsizlik Fonu bile işçilerin güvencesi olmaktan çıkarılıp sermayeye aktarıldı. “Ekonomik istikrar ve sosyal refah” diye sunulan 2025 bütçesi, gerçekte sermayeye kaynak transferini garanti altına alan bir sömürü planı olarak hazırlandı. Emekçilere açlık, düşük ücret ve güvencesizlik dayatılırken; patronlara vergi afları, teşvikler, hibeler, faiz ödemeleri ve “yap–işlet–devret” garantileriyle yeni ayrıcalıklar tanındı. Halkın sağlık, eğitim ve barınma gibi en temel ihtiyaçlarına ayrılan kaynaklar kısılırken, Diyanet’in bütçesi katlandı, güvenlik harcamaları rekor kırdı.

 “Yerli ve milli enerji” adı altında çıkarılan yasalarla ülkenin yeraltı ve yerüstü kaynakları emperyalist tekellere ve onların yerli işbirlikçilerine peşkeş çekildi. “İlk iklim kanunu” olarak çıkarılan düzenleme ise göz boyamaktan öteye geçmedi. Ekolojik krizi çözmek yerine derinleştiren, tekellerin kâr ve rant iştahını besleyen bir araç olarak yürürlüğe girdi.

İÇERİDE VE DIŞARIDA HAMASET!

AKP’nin 22 yıllık sözde “Filistin dostluğu” bu yıl da Meclis kürsüsünde bir hamaset gösterisine dönüştü. İsrail’e silah satan ve askeri teknoloji sağlayan şirketlerin katıldığı IDEF 2025 silah fuarına kapıları sonuna kadar açtılar. Sadece 20,8 milyon dolarlık ithalat yapmakla kalmadılar; Mersin limanından silah gemilerinin yüklenmesine de göz yumdular.

TBMM’de oluşturulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, halkların barış özlemlerinin değil, Saray’ın siyasal hesaplarının bir aracı haline getirilmek isteniyor.

Saray rejimi yeni yasama yılına da işçilerin, emekçilerin sorunlarına çare olmayacak “müjdeler”le hazırlanıyor. 2026–2028 yıllarını kapsayan güncellenmiş OVP’de, 2026 Bütçesi’nin nasıl şekilleneceğini ve Meclis’in kimin için çalıştırılmaya devam edeceğini ortaya koyuyor. Kadın ve çocuk haklarını daha da geriye götürecek yeni yasal düzenlemeler amaçlanıyor. Kademeli emeklilik, cezaevlerinde hak ihlalleri ve af talepleri görmezden geliniyor. Önümüzdeki dönemde Saray sözcüleri tarafından en çok dillendirilecek başlık şimdiden belli: “Sivil, demokratik anayasa.” Bugüne kadar işçilere sefalet, halka yoksulluk, topluma baskı ve zorbalıktan başka bir şey sunmayan Saray düzeninin egemen olduğu meclisten emekçiler için demokratik bir anayasa çıkmayacağı açık.

BİRLEŞELİM, MÜCADELEYİ BÜYÜTELİM!

Madalyonun diğer yüzü ise, büyüyen hoşnutsuzlukla birlikte mücadele arayışlarının ve kitlesel tepkilerin mayalandığını gösteriyor. Türkiye işçi ve emekçileri seçeneksiz değildir; Saray rejiminin bütün hesaplarını bozacak olan, onların birleşik gücüdür.

Kamu işçilerinin TİS sürecinde sergilediği eylemler, kamu emekçilerinin ve emeklilerin sahte TÜİK enflasyonuna karşı yükselen tepkileri, kademeli emeklilik için verilen kararlı mücadele, ücretlerde ara zam talepleri, metal işçilerinin grev yasaklarını delen mücadelesi, üretici köylülerin meydanlara taşan öfkesi…

‘Madem öyle, kendi yasamızı da kendimiz yazarız’ diyerek on binlerce imzayla Meclis’in kapısına dayanan “barajsız sendika, yasaksız grev, güvenceli iş” kampanyası; grev yasaklarını fiilen hükümsüz kılan metal işçilerinin direnişi; 19 Mart’ta demokratik hak talepleriyle kampüslerden ve mahallelerden yükselen ve tek adam yönetimine geri adım attıran kitlesel eylemler… Tüm bu örnekler, işçi sınıfı ve emekçi halkın birleştiğinde yalnızca bu düzeni sarsacak değil, aynı zamanda iktidara geri adım attıracak güce sahip olduğunu gösteriyor. Saray rejiminin oyunlarını boşa çıkaracak olan bu birleşik ve örgütlü mücadeledir.

Bu mücadele gücü aynı zamanda NATO’nun savaş bütçelerini, tekellerin yağmasını ve emperyalizme bağımlılığı da tarihe gömecek olan güçtür.

Partimiz bu anlayışla geçen yıllarda olduğu gibi bu yılda Meclis’te işçilerin, emekçilerin sesi olmaya, Meclis’i bir mücadele kürsüsü olarak kullanmaya devam edecektir.

Geçen yasama yılının açılışında olduğu gibi partimiz bu yılda Meclis’in 4. Yasama yılı açılış törenine Saray rejimini protesto etmek için katılmayacaktır.

Yeni yasama yılında, sermayenin ve emperyalizmin çıkarlarını temsil eden Saray rejimine karşı ekmek, barış, özgürlük için örgütlü, birleşik mücadeleyi yükseltelim.

Emek Partisi Genel Merkezi

Paylaş: