Tuncel ve Tüzel’den birleşik mücadele çağrısı: “Barış halkların katılımıyla kazanılacak”
Adana’daki “Bölge ve Türkiye’deki Gelişmeler; Barış ve Demokrasi Mücadelesi” panelinde konuşan Sebahat Tuncel ve Levent Tüzel barışın siyasilerin değil halkların iradesiyle kurulabileceğini vurguladı.
Selman-ı Pak Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen “Bölge ve Türkiye’deki Gelişmeler; Barış ve Demokrasi Mücadelesi” panelinde konuşan HDP eski Milletvekili Sebahat Tuncel ve EMEP Genel Başkan Yardımcısı Levent Tüzel, barışın yalnızca siyasiler eliyle değil, halkların doğrudan katılımıyla mümkün olacağını vurguladı.
Bölge ve Türkiye’deki Gelişmeler; Barış ve Demokrasi Mücadelesi” başlıklı panel, 12 Ekim Pazar günü Selman-ı Pak Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Panelde, son dönemde Türkiye ve Ortadoğu’daki siyasal gelişmeler, çatışma politikaları ve barış mücadelesinin geleceği tartışıldı. Panelin konuşmacıları arasında, HDP 23. ve 24. Dönem İstanbul Milletvekili, HDK eski Eş Sözcüsü Sabahat Tuncel ile EMEP Genel Başkan Yardımcısı, 24. ve 25. Dönem İstanbul Milletvekili A. Levent Tüzel yer aldı.
Etkinlik, CHP, DEM Parti, EMEP, EHP, Halkevleri, SOL Parti, SMF, TİP ve TÖP Adana İl Örgütleri ile Temsilcilikleri tarafından ortaklaşa düzenlendi. Ortak yapılan panelde 250 kişilik salonda ağırlıklı olarak DEM Parti ve Emek Partisi üyeleri bir katılım gösterdi.

“Barış halkların katılımıyla kazanılacak”
EMEP Genel Başkan Yardımcısı A. Levent Tüzel, barışın yalnızca siyasetçiler eliyle değil, halkın doğrudan katılımıyla sağlanabileceğini belirterek “Bu süreci vekillerin ziyaretleriyle değil, mahallelerde, işyerlerinde, tarlalarda Türk ve Kürt halklarının ortak mücadelesiyle sahiplenmeliyiz. Eğer bu ülkede barış kurulacaksa, bu halkların hakkıdır” ifadelerini kullandı.
“Devlet yeniden masa kurma ihtiyacı hissetti”
2013’teki çözüm sürecini hatırlatan Tüzel, “O dönem halkın mücadelesi iktidarı masaya oturtmuştu. Ancak Erdoğan, Dolmabahçe Mutabakatı’nı reddederek süreci bitirdi.” dedi. Bugün gelinen noktada benzer bir sürecin yeniden gündeme geldiğini ifade eden Tüzel, “Ekim ayında Meclis açıldığında Bahçeli’nin ağzından duyduğumuz ifadelerle anladık ki devlet yeniden masa kurma ihtiyacı hissetti. Ancak ağızlarından hâlâ ‘terör’ kelimesinden başka bir şey duymuyoruz” ifadelerini kullandı.
“Rehin alınan siyasetçiler serbest bırakılmalı”
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) birçok kararında ifade özgürlüğü ve siyaset hakkının ihlal edildiğinin tespit edildiğini hatırlatan Tüzel, ancak bu kararların Türkiye’de uygulanmadığını belirtti. Barış sürecinin ilerlemesi için fiili ve yasal adımların atılması gerektiğini belirten Tüzel, “Öncelikle barış yanlısı olmanın suç olmaktan çıkarılması gerekiyor. Üniversitelerde barış imzacısı oldukları için akademisyenler kürsülerinden atıldı, sendika yöneticileri görevlerinden uzaklaştırıldı, işçiler işten çıkarıldı” dedi. Barış talep eden siyasetçilerin de baskıya uğradığını vurgulayan Tüzel, “Bu süreçte bedel ödeyen birçok siyasetçi, milletvekili ve seçilmiş belediye başkanı, yalnızca barıştan yana oldukları için cezalandırıldı” diye konuştu.
Tüzel, barış çağrısı yapanların değil, savaşı ve düşmanlığı kışkırtanların yargılanması gerektiğini vurgulayarak, “Gerçek bir barış süreci için önce bu hukuksuzlukların ortadan kaldırılması, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün önünün açılması şart.” diye konuştu.
“Cumhur İttifakı barış sürecini siyasi hesap için kullanıyor”
Tüzel, Meclis’te kurulan yeni barış komisyonunun yasal güvenceye sahip olmadığını belirterek, “Ortada bir yasa yok, işler hala Saray’ın iki dudağı arasında yürüyor. ‘Milli Dayanışma’ adı altında Kürt halkı bu süreçten dışlanıyor. Barış anneleri ana dillerinde konuşamıyor” dedi.
Barışın halkların ortak mücadelesiyle kurulabileceğini vurgulayan Tüzel, “Bu süreci sadece komisyonlarla değil, mahallelerde, işyerlerinde, tarlalarda, birlikte yaşayan Türk ve Kürt halklarının ortak mücadelesiyle sahiplenmeliyiz” ifadelerini kullandı. Cumhur İttifakı’nın barış sürecini kendi siyasi geleceği için araçsallaştırdığını söyleyen Tüzel, “Erdoğan-Bahçeli ikilisi toplumda beklenti yaratıp oy devşirmeye çalışıyor. Ancak halk artık bu oyunu görüyor” dedi.
Erdoğan’ın ABD ziyaretine dikkat çeken Tüzel, “Ülkeyi adeta pazarladı; fon ve doğal gaz anlaşmaları karşılığında İsrail’in saldırılarına göz yumdu” diye konuştu. Ekonomik kriz konusunda da değerlendirmelerde bulunan Tüzel, “İktidar gemiyi yüzdüremiyor, borçlanma ve özelleştirmelerle ayakta kalmaya çalışıyor. Orta Vadeli Program dedikleri şey sömürü düzeninin yeniden adlandırılmasıdır” dedi.
“Barışı halk kazanacak”
Yerel seçimlerde ortaya çıkan tablonun halkın mevcut düzene açık bir tepkisi olduğunu ifade eden Tüzel, “Kürt halkının, emekçilerin, sosyalist ve demokratik güçlerin desteklediği adayların sandıktan çıkması, bu düzene verilen açık bir mesajdır” diyen Tüzel, barış, demokrasi ve halk egemenliği temelinde birleşik bir mücadele hattının önemine vurgu yaptı. Muhalefet partilerinin ortak hareket etmesi gerektiğini vurgulayan Tüzel, “Dün mesafeli olan CHP’nin bugün barış konusunda adım atması önemli bir gelişmedir. İktidarın elini boş bırakmalıyız. Barışı ancak halkın kendisi kazanacak. Cezaevlerini boşaltacaksak da laik ve özgür bir ülkeyi kuracaksak da bu halkın eseri olacak.” ifadelerini kullandı.
Tuncel: “Toplum demokratik bir uzlaşı oluşturmalı”
HDP 23. ve 24. Dönem İstanbul Milletvekili, HDK eski Eş Sözcüsü Sebahat Tuncel, mahkemelerde yaşanan uygulamalara dikkat çekerek “Terörle mücadele kanunu ve farklı uygulamalarla Kürtlerin hakları sistematik olarak engelleniyor” dedi. Rejim krizinin kökeninde ise tekçi, otoriter ve çoğunlukçu devlet anlayışının yattığını ifade eden Tuncel, “Türkiye Cumhuriyeti’nin farklı kimlik ve kültürleri, inançları tekleştiren Türk-Sünni-erkek devlet anlayışı, sorunların temel nedenidir” dedi.
Çözüm olarak Kürtleri de kapsayan demokratik cumhuriyet öneren Tuncel, “Kürtler demokratik cumhuriyete katılmak ister. Tekçi ve faşizan bir cumhuriyete katılmak istemiyorlar” dedi. Devletin sadece kendi iç müzakeresiyle değil, toplumun kendi arasında da demokratik bir uzlaşı oluşturması gerektiğini vurguladı.”
Kürtlerin Direnişi ve Rojava DevrimiTuncel, Türkiye’de Kürtlere yönelik baskılara da değinerek, “AKP ve diğer iktidarlar Kürtlerin varlığını ortadan kaldırma hedefiyle politikalar yürüttü; fakat Kürtler her defasında direndi. Zindanda, seçimlerde ve Rojava’da direnişlerini sürdürdüler. Kürt halkının iradesi kırılmadı” dedi.Rojava’daki statüye dikkat çeken Tuncel, kadın öncülüğünde gerçekleşen bu devrimin enternasyonalist bir nitelik taşıdığını ve dünya halklarının da desteklediğini belirtti. AKP’nin bölgedeki cihadist gruplarla kurduğu ittifakların yenildiğini ve bunun AKP’nin politik gücünü zayıflattığını ifade etti.
Barış çağrısı ve devletin sorumluluğu
Tuncel, barış çağrısının sadece AKP veya belirli bir partiyle ilgili olmadığını, tüm toplumun ve devletin sorumluluğu olduğunu söyledi. Abdullah Öcalan’ın barış ve demokratik toplum çağrısına atıfta bulunan Tuncel, devletin Kürt ve Alevi kimliklerini tanıması ve haklarını reddetmekten vazgeçmesi gerektiğini vurguladı. Tuncel, barışın ve demokratik bir toplumun ancak tüm tarafların katılımıyla ve eşit haklar temelinde mümkün olacağını belirtti.
“Görevimiz demokratik ve özgür bir yaşamı örgütlemek”
Belediyelere kayyum atanması, dokunulmazlıkların kaldırılması ve hukuk dışı uygulamaları eleştiren Tuncel, “Hukuk ortadan kalktığında keyfilik her yere yayılır. Bu keyfilik sadece Kürtleri değil tüm toplumu etkiliyor” dedi. Tuncel, barışın sadece Kürtler için değil tüm halklar için gerekli olduğunu vurgulayarak, devletlere güvenin sınırlı olduğunu belirterek “Hiçbir devlete güven olmaz, devletler kendi çıkarları için hareket eder. Bizim görevimiz demokratik ve özgür bir yaşamı örgütlemektir.” dedi.
Kürt hareketinin silahlı mücadeleden demokratik siyasete geçişini önemli bir adım olarak değerlendiren Tuncel, Öcalan’ın bu kararının toplumsal destekle gerçekleşmesi gerektiğini belirterek “Yasa olmadan bu süreç gelişemez. Toplumsal destek olmadan demokratik geçiş mümkün değil. Biz barış istiyoruz ve bunun için çalışıyoruz” dedi.
Birleşik mücadele çağrısıKonuşmasını toplumsal dayanışma ve birleşik mücadele çağrısıyla tamamlayan Tuncel, “Dayanışma değil, birleşik mücadeleye ihtiyacımız var. Bu sadece Kürtler için değil, tüm emekçiler, kadınlar ve gençler için” dedi. Toplumsal sorunlara çözüm bulma, demokratik siyaseti güçlendirme ve barışın hayata geçirilmesi için tüm toplumsal kesimlerin yan yana durmasının önemine dikkat çekti.
