Bir Grev, İki Sınıf ve İki Cephe!

Bir Grev, İki Sınıf ve İki Cephe!

Erdoğan başta olmak üzere AKP Hükümetinin tüm sözcüleri, “millet”ten ve “kardeşlik”ten çok söz ederler. Ama “millet”in büyük bölümü; toplumsal yaşamın, maddi yaşamın var edilişinin asıl öğesi olan işçiler başta olmak üzere emekçiler herhangi talepleri için harekete geçtiklerinde, devlet gücüyle karşılarına dikilip sopa ve yasakla yanıt vermekte de tereddüt etmezler. Onlar için “millet”, burjuvaziden, “kardeş”, kendilerinden olan ve politikalarına yedeklenenlerden ibarettir! “Yaradılanı hoş görme”(!) yalanı ise, mücadeleye yönelen herkese karşı alınan baskıcı tutumda tescillidir. Son olmayacak olan örnek, Cam işçilerine karşı hükümet –devlet barikatı-grev yasağıdır.

AKP Hükümeti’nin şahsında burjuva devletinin tutumu, işçi ve emekçilere, özellikle de ileri kitlesine karşı iktisadi-kültürel ve ideolojik savaş politikası yürüttüğünün kanıtıdır. Sermayenin devlet ve hükümetiyle birlikte ve onlar aracıyla işçi sınıfı ve sömürülen diğer kesimlere karşı sürdürdüğü sınıf mücadelesinin, güncel en açık örneklerinden biridir bu. İleri-sınıf bilincine ulaşan işçinin kolayca görebileceği gibi kapitalistlerin devleti ve hükümeti işbaşında ve müdahale durumundadır, ve bu tutumu, işçi, kamu emekçileri ve işçilerin işsiz kesimlerinin çeşitli taleplerle giriştikleri grev, direniş ve gösteri gibi eylemler karşısında hep böyle; kapitalistçe ve kapitalistlerden yana olmuştur. TEKEL grev ve direnişi, SOMA toplu cinayetine karşı ortaya çıkan işçi-emekçi gösterilerine alınan tutum ve ŞİŞE-CAM grevcilerine karşı iktidar barikatı, somut örnekler arasındadır. İşçilerin mücadeleci ileri kesimlerini “darbe ve komplolara alet olmak”la suçlamaktan geri durmayan Erdoğan ve ‘mücahitleri’, halk kitlelerinin iktisadi-siyasi ve kültürel bölünmüşlüğünü onların kendilerine karşı silah olarak kullanırken, halkın iktidar politikalarıyla çelişen ve açıktan karşı çıkan kesimlerini “düşman kamptaki bölücü ve fesatcılar” olarak gösteren bir söylemi de eksik etmemektedir.
Hükümet ve partisi, bütün bunlara rağmen, kendini ve politikalarını “mazlumdan ve ezilmişten yana” gösterme başarısını henüz tümüyle kaybetmemiş ise, bunun çok çeşitli nedenleri sıralanabilir: Ancak en önemlilerinden birinin, halkın kendi bölünmüşlüğü kaynaklı olduğunu bilmek ve bunu değiştirme ihtiyacının tayin edici önemini görmek özellikle de böylesi durumlarda daha da netleşmektedir. Burjuva iktidarı ve partileri, kendileri de ezilen ve sömürülen kitlelerin önemli bölümünü, iktidar güç ve olanaklarını kullanarak ve ideolojik aldatma ve yönlendirmelerin yardımıyla  yedeklemeyi başarmışlardır. Hükümetin, işçi sınıfı, emekçiler ve gençliğin en mücadeleci, kendi durumlarının bilincine şu ya da bu ölçüde varmış ve onu değiştirmeye çalışan kesimlerine karşı baskı, yasak ve saldırılarında bu denli gözü kara ve gözü dönmüş hareket edebilmesinin en önemli dayanağı burada; halkın bir bölümünün düzen politikaları ve yüzyılların politik-ideolojik anlayışlarına kapılarak kendi kurtuluşlarına ilişkin tutumdan uzak olmalarında yatıyor. Halkın, yönetici sınıf ve temsilcilerinin işini kolaylaştıracak etnik ve dini-mezhebi bu bölünmüşlüğü; işçi örgütü gibi görünen büyük sendika merkezlerini ellerinde tutan bürokrat sendika patronlarının kapitalistlerin ajanlığını üstlenmiş olmaları, hükümetin ve kapitalistlerin ‘eli’ni güçlendiriyor. Peki işçiler ve diğer emekçi kesimler büsbütün çaresiz midirler?
Şimdi sınıf mücadelesi –böylesi dönemlerde olduğu üzere-, en belirgin şekliyle iki cephenin en ileri güçleri arasında yaşanıyor. Kapitalistler ile hükümetlerinin en büyük silahı polis ve yasa gücü, sopa ve yasaklarla birlikte kara propagandadır. Büyük sermaye kesimleri başta olmak üzere burjuvazi, sınıf tutumuyla güçbirliği içinde harekete geçerken, işçi ve emekçilerin mücadeleci kesimlerini yalnızlaştırıp boyun eğmeye zorlamak için her yol denenecektir.
Mücadele yolunu seçen işçi ve emekçiler ise, her somut mücadele örneğindeki gibi, kazanmak için gerekenleri yapmanın ve mücadeleleriyle kendi sınıfından olanların, onlar mücadele saflarında henüz yer almamış olsalar da, öğrenmelerine katkıda bulunmanın yanısıra, kazanmalarının kendinden olanların ve ezilenlerin mücadele birliğinden geçtiğinin bilinciyle dayanışma talebini yükseltiyorlar. “Bu grev hepimiz için!” diyorlar. Cam işçilerinin, taleplerini elde etmek için değil sadece, sınıflarının bir adım daha ileriye yürüyebilmesi için de, kendileri gibi sömürülenlerin en geniş ve çok yönlü desteğine ihtiyaçları var. Bugün gerekli olan bu desteğin, işçi ve emekçilerin uyanmış kesimleri ilk mevzide olmak üzere, halkın, gençliğin ve kadınların mücadeleci kitlelerinin şahsında, ilerici aydınların ve işçi sınıfına ihanet etmemiş sendikacılar aracıyla en geniş şekilde örülmesini başarmaktır. Kapitalist-hükümet-devlet birliğine karşı; emekçilerin en geniş birliği; Cam işçileriyle en geniş dayanışma. Aşağılanan Alevi, oyalanarak talepleri ötelenen Kürt, yok sayılan çeşitli azınlıklardan emekçiler; polis sopası ve yargıç hükmü ile boyun eğdirilmeye çalışılan genç ve ilerici aydın; çok doğurma, çarşafa kapanma ve erkeğe kesin itiatı “vacip” sayma dışında hak tanınmayan kadın, bu mücadelede yanyana durmazlarsa, kaybedecek olan sadece Şişe-Cam işçisi olmayacaktır.

A. Cihan SOYLU

Evrensel Gazetesi

Paylaş: