Her Yıl Daha da Abartarak!

Her Yıl Daha da Abartarak!

İstanbul’un fethinin 563. yılı dün, büyük bir gösteriyle kutlandı!
Geleneksel ve yaygın olan kentlerin, ülkelerin fethedilmesi değil, kurtuluşunun kutlanmasıdır. Ama ne var ki Türkiye’de özellikle İstanbul’un fethinin kutlanması neredeyse bir kutsal tören düzeyindedir. Oysa İstanbul’un emperyalistlerin işgalinden kurtuluşu olan 6 Ekim 1923 günü, Saatli Marif Takvimi’nde “önemli bir kutlama günü” olarak yer alır. Ama sorsanız, resmi yetkililer bile, böyle bir kutlama günü olduğunu bilmezler. Zaten bu günde yapılan da İstanbul Valiliğinin dar çerçevede bir resmi tören ve Taksim anıtına bir çelenk koymasından ibarettir.
Oysa İstanbul, 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı’na Alman emperyalizminin müttefiki olarak giren Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilmesi sonrasında yapılan Sevr Anlaşması’yla müttefik devletler tarafından işgal edilmişti. Ve İstanbul, ancak Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra, Cumhuriyet ilan edilmeden sadece 23 gün önce, işgal kuvvetleri tarafından boşaltılmıştı.

FETİH, ‘ZORLA ELE GEÇİRME’NİN KUTSANMASIDIR

Ne var ki; emperyalistlere karşı bir mücadele olarak da cereyan eden bu kurtuluşu kutlamak yerine Türkiye’nin egemenleri, hep bir başka halka ait toprakları ele geçirme anlamına da gelen; ki, sözlüklerde fetih; “Bir kenti veya ülkeyi silah zoruyla ele geçirmek” olarak tarif edilmektedir; “İstanbul’un fethi”ni kutlamayı tercih etmişlerdir. Bu nedenle de “fetih”ci tutum, konjonktürün ihtiyacına göre kimi zaman Hıristiyan-İslam çatışması üstünden bir İslamcılık, Osmanlıcılık, kimi zaman da Türk ırkçı-milliyetçiliğinin öne çıkarıldığı (her kutlamada bu iki unsur da vardır ama dozu değişmektedir) kutlamalar gerçekleştirmiştir.
Elbette burada bir kentin beş yüz küsur yıl önce fethedilmesinin ha bire kutlanması, kutlayanların bu kenti fethettiklerine yeterince inanmadıklarını da gösterir. Bu özgüvensizlikten dolayı her yıl; “Bakın biz İstanbul’un eski sahipleri değiliz, onu Bizanslılardan aldık” demek, aynı zamanda içinde kenti fethetmiş ama hala bu fethi hazmedememiş olmayı da barındırır.

AKP HÜKÜMETLERİ, FETİHCİLİĞİ ‘DİNDAR NESİLLER YETİŞTİRME’ PLANINA BAĞLADI

Evet, Cumhuriyetin başından itibaren İstanbul’un fethi kutlana gelmiştir.
Ama bu kutlama AKP iktidarları öncesinde mehteran takımının eşliğinde; “komik kıyafetli bir takım adamların kayıkları karadan çekmeleri” biçimindeki ırkçı komiklikler ve birkaç hamasi konuşmadan ibaret, rutinleşmiş bir “kutlama”ydı. Ama AKP hükümetleri döneminde, özellikle de yeni Osmanlıcılığa sarılmalarına paralel olarak İstanbul’un fethi, bütün dini ve milli  kutlamalardan daha görkemli bir gösteri olarak düzenlenmeye başlandı. Denebilir ki her yıl daha abartılı törenler olarak düzenlenen “fetih kutlamaları” bu yıl; “Dünyanın en büyük üç boyutlu sahnesi” (4 bin 500 metre karelik bir sahne), orijinal büyüklükte gemiler, silahlar, yine o döneme ait yüzlerce takım giysi,…on milyonlarca lira harcanarak, yerel yönetim ve devletin tüm imkanlarının sonuna kadar zorlandığı bir gösteriye dönüştürülmüştür. Sadece bu da değil; okullara genelgeler gönderilerek, ilkokul, ortaokul ve lise öğrencileri, hatta veliler bile bu gösteriye katılmaya zorlanmış, belediye ve özel sektörden binlerce araç insanları alana taşımak üzere harekete geçirilmiştir.
Bütün bu gürültülü kutlamaya, Mekke İmamı da getirilerek “Ayasofya’nın cami yapılması” için “toplu namaz kılma gösterisi” de eklenmiştir.

FETİHÇİLİK IŞİD’ÇİLİĞE ÇIKAN EN KESTİRME YOLDUR

Kuşkusuz ki bu kutlama, bu kadar masraf, sırf tören olsun, “Atalarımızın ruhunu muazzez edelim” diye yapılmıyor. Tersine bu kutlama AKP Hükümetleri tarafından gençliğin “fetih ruhuyla eğitilmesi” amacıyla bağlantılıdır ve “İstanbul’un fethi” bu amacın gerçekleştirilmesi için çok kullanışlı bir malzeme olduğu için değerlendirilmektedir.
AKP Hükümetlerinin “dindar-kindar nesiller yetiştirme”, Milli Eğitim müfredatının içeriğinin dinileştirilmesi amacının bir projesi olarak, fetih kutlamaları yeniden biçimlendirilmekte, her yıl daha abartılı bir biçimde bir kutlamaya dönüştürülmüş bulunmaktadır.
Fetih kutlamasının bugünkü içeriği ise; bir ucunda İslamcılık öteki ucunda Türk ırkçı-milliyetçiliği olan ve bu ikisinin Osmanlıcılık olarak iç içe geçirildiği (sentez edilen)
bölgenin içinden geçtiği koşullar dikkate alındığında AKP’nin gençliği eğitmek istediği “fetih ruhu”nun merkezinde İslam değerlerinin öne çıkarılması vardır. Bunu önceki gün Diyarbakır’da konuşan Erdoğan, PKK’yi “Ateist”, “Zerdüşt” olarak suçlarken, “bizim değerlerimiz” diye tamamen İslami değerleri kast etmektedir. Dolayısıyla bugün, ”fetih” diyenlerin yolu, IŞİD’in, El Kaide’nin cihadist yoluyla örtüşmektedir. Bu yüzden de “fetih ruhuyla eğitilen bir gençliğin yolu eninde sonunda IŞİD’in yoluyla kesişir. Üstelik de çok fazla ilerlemeden. Çünkü “dindar-kindar nesiller” yetiştirmede verilen din kültürüne fetih ruhu eklendiğinde ortaya çıkacak tip “cihadist militan”dır. Bu tipin bugünkü somutlaşmış hali IŞİD militanı olmaktır!
Bu yüzden bugün IŞİD’çiliğe giden en kestirme yol, mevcut İslam kültürüne “fetih ruhu”nun eklenmesidir. Bugünkü selefiliğin ana görüşü de budur.

(*) Önceki gün de Bilecik’in 717’inci yılı kutlandı. Öyle görünüyor ki, Osmanlının kuruluşu etkinliklerine Bilecik’in fethi de eklenmiştir. Daha dorusu bugüne kadar yerel olan Bilecik’in fethi törenleri de “fetihçilik ruhunu” hortlatmanın bir dayanağı olarak kullanılacaktır. Dahası örneğin Bursa, Edirne, gibi kentlerin fetih törenlerinin de ulusal çapta bir propagandaya dönüştürülmesi de şaşırtıcı olmaz.

İhsan Çaralan-Evrensel Gazetesi

Paylaş: