Kadınların Yaşamak İstediği Ülke Bu Değil!

Kadınların Yaşamak İstediği Ülke Bu Değil!

Kadınlar Eşit, Adil, İnsan Onuruna Yaraşır, Barış İçinde YAŞAMAK İstiyor!

AKP Hükümetinin 13 yıldır adım adım yürütmeye başladığı “Yeni Türkiye” projesiyle kadınlara dayatılmak istenen yaşama, kadınların sokulmaya çalışıldığı cendereye, bırakıldığı ateş hattına itirazımız var!
Kadın düşmanı gerici zihniyetin, kapitalist sermaye düzeninin neoliberal politikalarıyla tam bir uyum ve işbirliği içinde sömürü, baskı ve kölelik koşullarını esas alan 10 yıllık kalkınma planlarının hazırladığı karanlık geleceğe hayır demek için 8 Mart’ta, dünya kadınlarının mücadele ve dayanışma gününde isyanımızla, öfkemizle, sözümüzle sokaklardayız!
AKP iktidarı ya dinimiz, geleneğimiz, göreneğimiz, kültürümüz diyerek kadına biat edeceği sınırları işaret ediyor ya kadınlara “kadın mıdır kız mıdır”, “kadın erkek eşitliği fıtratı gereği yoktur”, “her kürtaj bir Uludere’dir”, “kızlı erkekli” gibi ceberrut söylemlerle doğrudan saldırıyor ya da “kırmızı ruj”, “kahkaha”, “mini etek, dekolte” vb. gibi söylemler eşliğinde hak arayışındaki kadınları “bunlar” diye ötekileştirerek kadınları kamplaştırmaya çalışıyor. 6 yaşındaki kız çocuklarının yirmi küsur yaşlarında erkeklerle evlendirilebileceğine; anne dizinin, ilköğretim çağındaki kız çocuklarının bacaklarının tahrik edici olduğuna; hamile hamile sokaklarda gezilemeyeceğine, kızlarla erkek çocukların yan yana oturamayacağına vs. vs. dair yapılan sapıkça, yobaz beyanatlara ses çıkarmayıp, itiraz etmeyip yol veriyor.

KADINLARA DAYATILAN KARANLIK GELECEĞE HAYIR!
Bugünün Türkiye’sinde kadınların karşı karşıya bırakıldığı karanlık tablo;
4+4+4 eğitim sistemiyle kız çocuklarımızın eğitimine vurulan ketlerle, anaokullarının eğitim programlarına sokulan dini ve tek mezhepçi öğelerle, karma eğitimi kaldırma çabalarıyla, çocuk yaşta evliliği özendirmelerle başlıyor.
Kadını aile ile özdeşleştirip, kadına yalnızca “annelik” üzerinden değer biçen, kadınlara sınırlar koymadan toplumsal yaşamın her alanında özgürce, güvence altına alınmış haklarla yer alıp faal olmalarına tahammülü olmayan anlayışla devam diyor.
Bu kara tablo, kadın emeğini görünmez, esnek, güvencesiz, kayıt dışı, ucuz kılan, kölelik koşullarına, açlığa ve yoksunluğa mahkûm eden, iş güvenliği ve işçi sağlığını hiçe sayıp ölümü davet eden istihdam politikalarıyla daha da kararıyor.
Devlet var olan sosyal hizmetleri durdurup, ortadan kaldırıp bunları rüşvet gibi “yardımlara” ve devreye soktuğu Diyanet görevlilerinin “dini telkinlerine” indirgiyor, çocuk, yaşlı, hasta bakımındaki tüm sorumluluğunu “aile” yüceltmeleriyle kadının sırtına yıkarak tablonun karanlığını daha da kesifleştiriyor.
Bununla yetinmiyor üstüne, coğrafyamızda barış, halklar arasında kardeşlik, demokratik haklar ve çözüm önerilerine ‘iç güvenlik paketleriyle’ kulak tıkayarak, kadınlara ölüm, taciz, tecavüz, yıkım, yokluk ve onulmaz acılar getiren savaş karası çalıyor.
Bu tablonun dipsiz karanlığında soğuktan donan, açlıktan ölen bebeler, deprem yıkıntılarına canlarını verip yıllarca insanlığa sığmaz koşullarda konteynırlarda/çadır kentlerde yaşamaya terk edilenler, yaşam alanları çalınanlar, yaşam alanları zehirlenmek istenenler, tarım faaliyetleri çökertilenler, yaşanan işçi cinayetleriyle yaşamı kâbusa dönenler var.
Bu tabloda, “elleri kırılsın inşallah”, “dinimizde yeri yok”, “kadına da erkeğe de kelepçe takalım” demenin ötesinde kendinde mecal bulamayan ve acil önlem alamayan bir hükümet ve ‘Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’ var. Bu tabloda kadında “rıza” ve “tahrik”, erkekte “iyi hal” gören tecavüz, şiddet davalarında verilen ceza indirimleri sonucu cellâtlarıyla baş başa kalmaya mahkûm edilen, aynı havayı solumaya terk edilen sayısız kadın var.
Özgecan Aslan’la simgeleşen, ‘boyalı’ medyanın da katkısıyla vahşet boyutu giderek artan kadın cinayetleriyle; Ayşe Kocaoğlu ile yeniden hatırlanan fiili kürtaj yasağıyla, iş cinayetlerinde yollara saçılan, atölyelerde yanan, sel sularında boğulan kadın işçi bedenleriyle, gün be gün kadına dair dile getirilen ilkel, hoyrat, cinsiyetçi ve düşmanca söylemlerle tamamlanıyor bu tablo.
Beklemeye hacet yok! Kadınlar bu tabloyu yeterince gördü!
Kadınların yaşamak istediği ülke bu değil!
Kadınlar eşit, adil, insan onuruna yaraşır koşullarda, barış içinde yaşamak ve çalışmak istiyor!
Kadınlar, AKP iktidarının dayattığı bu karanlık geleceğe HAYIR diyor!
8 Mart’ta, dünya kadınlarının mücadele ve dayanışma gününde, eşitlikten, barıştan, özgürlükten, demokrasiden yana tüm kadınlar eşit, adil, insan onuruna yaraşır, barış içinde bir yaşamı savunacak, sözünü kuracak! Taleplerini alanlarda, sokaklarda, dayanışma etkinliklerinde ve eylemlerinde haykıracak.
Şimdi, seçimlerde kadınların taleplerine kulak vermeyenlere, verir görünenlere sandığı dar etmenin zamanı!
Şimdi kadın dayanışmasını ve mücadelesini büyütmenin zamanı!

Yaşasın 8 Mart!
Yaşasın kadın dayanışması!
Jîn Jîyan Azadî!
Kadın Yaşam Özgürlük!

SELMA GÜRKAN
Genel Başkan

Paylaş: