Rusya ve Osmanlı’da Devrimler

Rusya ve Osmanlı’da Devrimler

20. yüzyılın ilk on yılı içinde hem Rus hem de Osmanlı İmparatorlukları devrimlerle sarsıldı.
Rusya’da 1905. Osmanlı’da 1908. İkisi de burjuva devrimidir. En başta reddi miras yapan Fransız burjuvazisi tarafından şimdi artık küfürle anılan 1789 Büyük Fransız Devrimi’ni de katarsak, üçü de, başkaları bir yana, kendi burjuvazilerince suçlanır. Bir kez ülkelerinde işçilerin kendilerine karşı eylemine tanık olduktan sonra gericileşen, tekelcilikle birlikte “çıkın”ında eser miktarda bile devrimci barut kalmayan büyük burjuvazilerin tutumunda anlaşılmayacak şey olamaz. Ancak sadece büyükleri değildir. Sol liberallerin şahsında küçük burjuvaziye kadar uzanan devrim karşısındaki saldırganlıkları, kendilerine kapitalist düzen içinde bir yer arayışındandır.

1905’te küçük burjuva köylülük de ayaklanmış hem malikanelerini ateşe verdikleri büyük toprak beylerine hem de Çarlık otokrasisine saldırmıştır, ancak küçük burjuva reformculuğu “devrim” deyince “AKP’nin sandık devrimi”ni anlar da, 905’i anlamaz.

Ya da İttihat ve Terakki deyince tüyleri diken diken olur, aklına zulüm gelir, Teşkilat-ı Mahsusa gelir, “diktatörlük” gelir de, 1908’in başında da “Hürriyet” sloganlarıyla İttihat Terakki’nin olduğu gelmez.
Osmanlı mutlak monarşisine 1908’de son verilmiş, meşruti monarşiye geçilmiştir. “Üst tabaka devrimi”dir 1908, kuşkusuz halk katılsa da, halkın aşağıdan ayaklanmasına dayanmamış, daha çok orta sınıf durumundaki burjuva tabakalar içindeki hareketliliğin ürünü olmuştur. “Kızıl Sultan” II. Abdülhamit’i devirip sürgüne göndererek Meclis-i Mebusan’lı dönemi başlatan burjuvazi, devlet iktidarındaki etkinliğini artırsa da, demokratik devrimi ilerletememiş, önce tıknefes olan devrim kısa sürede karşı devrime dönüşmüştür: Alman emperyalizmiyle işbirliği ve halktan duydukları korkuyla İttihatçıların gericiliğin başına geçmeleri bu dönüşümü koşulladı.

1905 ise, bir Duma ilanıyla manevra yapan Çarlık otokrasisi tarafından püskürtülse ve ardından koyu bir karanlık gericilik dönemi sökün etse bile, deney birikimiyle ’17 Büyük Ekim Devrimi’ni öncelemiştir.
1908’i Kemalist Devrim, 1905’i ise önce burjuva Şubat ve ardından Sosyalist Ekim Devrimleri takip etmiştir.

Oysa ikisi de “taçlar”la uğraşırken, bir Sultan’ı indiren 908 daha ileri bir sonuç almış; ama ileriye gidişin dayanağı 908 değil 905 olmuştur. Nedeni basittir. 1908 bir “üst tabaka devrimi”yken, işçi ve köylü yığınların damgaladığı katılımlarıyla 1905 “gerçek bir halk devrimi”dir.

1922’de, tam da son Genel Seçim’in yıl dönümüne denk geldiği 1 Kasım’da Türkiye’de, 1917’de, Şubat Devrimi’yle ise Rusya’da “taçlar” devrilmiştir. Önce Rusya ve ardından Osmanlı tacının yere yuvarlanmasıyla Türkiye’de 1920’ler ve sonrası artık taçsız yaşanacaktır.

İttihatçıların kılıç çektiği Osmanlı’nın, Sultan Vahdettin bir de başta İngiliz emperyalizmiyle işbirliği halinde Kurtuluş Savaşı’nın karşısında pozisyon alınca, tahtı bir yana tacı bir yana olmuş, saltanat yerini cumhuriyete bırakmıştır. Bu Rus Devrimi’nin de sonucudur. Tek farkla ki, Kemalist Cumhuriyet, burjuva demokratik bir cumhuriyet bile olamamıştır. Çünkü devrim sadece ulusal niteliklidir ve bu niteliği bile son derece cılızdır. Toprak sahipleriyle ittifak kuran, üstelik kendisi de tefeci-tüccar nitelikli Türk burjuvazisi ne demokratik hak ve özgürlükleri savunmaya niyet etmiştir ne de buna mecali vardır. Tersine bir toprak devrimi ihtimaline karşı yürümüş, “alt” sınıfların hak ve özgürlük talepleriyle en acil ekonomik taleplerini yok sayarak en küçük örgütlenme ve mücadele girişimlerini bastırıp ezmeye girişmiştir. Oysa 905’in ardından gelen ve sömürülen yığınların yoğun katılımıyla onun izini süren Ekim Devrimi de Cumhuriyet ilan etmiştir, ama bu gerçek bir demokratik cumhuriyet olmuştur. Ayağa kalkmış mücadele eden milyonlar başlıca farkı belirten temel etken olmuş, milyonlarca işçi, köylü ve asker devrimin karakterini belirlemiştir. Türk Devrimi “efendileri” iktidar mevkiinde tutar ve sömürenler arasında bir el değiştirmeyle karakterize olurken, Rus Devrimi, “ayak takımı” olan işçi ve emekçilerin, o güne kadar “baş” olagelmiş sömürücü egemenlerin sonuncusu olan burjuvaziyi devirerek, kendi kendilerinin efendileri olmasıyla taçlanmıştır. Sömürünün devamı, burjuva egemenliği, sömürünün sınıflarla birlikte sona erdirilmesi ve “özgürlük dünyası”nın yolunun açılması için işçi sınıfının egemen sınıf olarak örgütlenmeye girişmesi zorunludur.

Kemalist Devrim çoktan ve gerçekleştiricileri eliyle karşı devrime dönüştürülmüş, Ekim işçi Devrimi’yse uluslararası burjuvazi tarafından püskürtülmüştür. İki ülkede de burjuvazi egemendir. Türkiye’de, Diyanet İşleri Başkanı M. Görmez’in deyişiyle, “Müslümanlar dördüncü zor dönemden geçmektedir”. “Birincisi Hz. Osman’ın katliyle başlayan fitne, ikincisi Moğol istilası ve Haçlı Seferleri, üçüncüsü Osmanlı’nın yıkıldığı dönemdir.” “Dördüncüsü bugün Şam, Bağdat, Yemen’deki üzücü hadiselerdir.” Allah’ın izniyle, AKP’nin “zorlukları” atlatılarak, Osmanlı’nın yıkılışı öncesine inşallah dönülecektir!!!

Ekim Devrimi ise, bütün dinamikleri, talep ve hedefleriyle fazlasıyla günceldir ve dünya işçi sınıfının güçlü kollarında yeniden yükselişe geçecektir.

Biri eskiyi, geçmişin ihyasını, diğeri geleceğin fethini önüne koymuştur. Osmanlı, Çarlıkla birlikte dirilemeyecek geçmiştir, dünya işçi sınıfı ve Ekim Devrimleriyse dünyanın geleceğidir.

Mustafa YALÇINER

Paylaş: