Şovenizm halkları zehirler

Şovenizm halkları zehirler

Ulusal semboller kullanılarak milliyetçi, şövenist rüzgarlar estirip kitlelerin öncelikle gericilikten etkilenmiş kesimlerini kışkırtmak hükümetlerin ve gerici politikaların sıkça başvurdukları yöntemlerden birisidir. Son bayrak olayı da başta AKP Hükümeti ve Başbakan Erdoğan olmak üzere, en sağcısından ulusalcı solcusuna  kadar pek çok politikacı tarafından bu yönde kullanıldı ve kullanılmaya da devam ediyor.
Oysa bayrak olayından sonra gerek Öcalan tarafından “ulusal sembollere saygı”, gerekse de HDP tarafından yapılan bu tür olayların tasvip edilmeğine yönelik açıklamalar ortadadır. PKK’de resmi bir açıklama ile bunu bir provokasyon olarak niteledi. Kaldı ki geçmişte örnekleri görüldüğü gibi –örneğin Mersin- başka bir zeminde ve koşullarda üstelik açıkça provokasyonu amacıyla yaptırılan hareketlerde görüldü. Kürt Sorununun çözümünün sürekli engellenmesi ve oyalama taktikleri zaten politik ortamın provoke edilmesine uygun bir zemin oluşturuyor. Bu tür durumlarda en başta ülkeyi yönetenlerden halkı sağ duyulu hareket etmeye yönelik açıklamalar yapmaları beklenir.
Ancak yapılanlar daha önce de örnekleri görüldüğü gibi tam tersi yönde oldu. Erdoğan “Tokat’taki vatandaşın ortaya koyduğu tavrı aynı şekilde herkesin ortaya koyması” gerektiğini söylüyor ve bayrağı indirenin “indirilmesi” çağrısında bulunuyor. Gerici, şövenist tepkilerin açıkça kışkırtılmasıdır bu. Ardından diğer gerici politikacıların “bayrak güzellemeleri” geliyor! Ağızlarından çıkan her bir sözcükten kan damlıyor, ortalığa nefret saçılıyor. Gösterilen, görünen hedef Kürt politikacıları, Kürtlerin demokratik haklarıdır!
Ama bir kez ateşe başlanınca hedefin görünen, gösterilenden çok daha kapsamlı ve geniş olduğu, vurulanın Kürt’üyle, Türk’üyle bütün bir halk olduğu artık ortaya çıkmış durumdadır. Vurulan genel olarak halkın demokrasi mücadelesi, özgürlük talepleridir. İki halk düşmanlaştırılarak, Türkler Kürtlere karşı kışkırtılarak nereye varılmak isteniyor? Varılmak istenen yer bellidir: her yer gericilik, her yön şövenizm olsun, demokratik haklar için verilen mücadeleler engellensin, Kürtlerin en temel hakları gasbedilmeye devam edilsin.
Halkların hiç unutmaması gereken bir gerçek var: Bugün dört bir yönden “bayrakları bayrak yapan üstündeki kandır” edebiyatı yaygınlaştırılmak isteniyorsa da, kan dökücülük, zalimlik, kıyıcılık hiç bir halkın övünüleceği, sahip olmak istediği meziyetler değildir. Her ulus, her halk bilime, kültüre, insanlığın ilerlemesine yaptığı katkı ile anılmak, bayrağının bu değerleri temsil ettiği için gururla dalgalanmasını ister. Yönetici egemen sınıflar halkları parçalamak ve bölmek, bu sayede üzerlerinde tam bir kontrol sahibi olmak için gerici değerleri ve düşmanlığı kışkırtsalar da bu gerçek inkar edilemez.
Eğer böyle olmasaydı, örneğin Fransızlar demokrasi ve özgürlük mücadelelerine, bilim ve sanatların vb. gelişmesine yaptıkları katkılarla değil de, sadece sömürgelerde yaptıkları zulümle, Almanlar bilime, felsefeye, kültüre vb. yaptıkları katkılarla değil de, Nazi dönemi vahşeti ile anılsalardı, tarihleri bunlardan ibaret olsaydı, bunlar övünç meselesi değil, sadece ve sadece utanç vesilesi olabilirdi ve onları bir ulus olarak yüceltmezdi. Saygı duyulan, yüceltilen değerler insanlığın ilerlemesine, barışa, kardeşliğe, bilimlere, kültüre yapılan değerlerdir ve ulusları, halkları asıl gururlandıranda bu olumlu değerlerdir.
Bütün bunları dikkate aldığımızda, Türk şövenizmini kışkırtmanın Türklerin ve Kürtlerin gönüllü ve bilinçli olarak, eşit haklar temelinde ortak bir gelecek kurmalarına karşı gerici bir eylem olduğunu görmemiz gerekiyor. Kürtlerin baskı ve terörle susturulmaya çalışılması Türklere de baskıdan başka bir şey getirmeyecektir. Sadece son bir yıl içerisinde olanlar, büyük şehirlerin merkezlerinde “indirilen” Türk gençleri bile bunun somut kanıtı durumundadır.
Hükümet bir yandan “müzakere sürecini” sürdürüyor gözükmekte, ama öte yandan bu sürecin kayıtsız koşulsuz teslimiyeti içeren mütareke süreci gibi yürütülmesini dayatmaktadır. Ortaya çıkan gerilimler tam da bu nedene dayanmaktadır. AKP Hükümeti somut adımlar atmamakta, oyalayabildiği kadar oyalamayı ve temel taleplerin etrafından dolanmayı “çözüm” olarak sunmaya çalışmaktadır. Ama karşısında bilinçli, örgütlü, yeterince mücadele tecrübesine sahip bir halk vardır ve onların temel demokrasi ve özgürlük talepleri dikkate alınmadan Kürt Sorununun çözümü doğrultusunda gerçek bir ilerleme de sağlanamayacaktır. Günü kurtarmaya yönelik adımlar ve manevralar ise defalarca kanıtlandığı gibi sadece öfkenin büyümesine, daha güçlü mücadelelerin örülmesine neden olacaktır.

Ahmet Yaşaroğlu-Evrensel Gazetesi 13/06/2014

Paylaş: