Tek Adam, Tek Parti Diktatörlüğüne Karşı Birlikte Mücadele

Tek Adam, Tek Parti Diktatörlüğüne Karşı Birlikte Mücadele

Türkiye 7 Haziran’ın ardından beş ay gibi çok kısa bir süre içerisinde ikinci bir genel seçime gidiyor. Seçime giderken ülkenin içinde bulunduğu koşulları, giderek kötüleşen ekonomik göstergeleri, 1 Kasım seçimlerine ilişkin görüşlerini Emek Partisi Genel Başkanı Selma Gürkan’la konuştuk. Seçimlerde nasıl bir çalışma yürüteceklerini anlatan Gürkan, ittifak ve adaylık tartışmaları, HDP’li bakanların istifası ile ilgili sorularımızı da yanıtladı.

7 Haziran seçimlerinden sonra yaşanan süreci ve ülkeyi erken seçime götüren koşulları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu durum, AKP Hükümetinin 7 Haziran’dan sonra yeniden seçim kararı almasının da gerekçesidir aynı zamanda. Baskı ve şiddet politikalarıyla bütün toplumsal kesimlere adeta savaş ilan etmiş bir AKP Hükümeti ile karşı karşıyayız. Meşru olmayan, yetkisiz Hükümet başka hiçbir konuda Meclisi çalıştırmazken, sınır ötesi operasyon yapmak üzere tezkere kararı çıkarabilmiştir.
Seçime giderken en dikkat çekici noktalardan birisi, 7 Haziran seçimlerinden istediği sonuçları alamayan AKP Hükümetinin baskıcı, çatışmacı ve ayrımcı politikalarını şiddetini artırarak uyguluyor olmasıdır. Kürt halkının taleplerini bastırmaya, mücadelesini ezmeye dönük askeri, siyasi operasyonlardan ve katliamlardan geri durmayan hükümetin, bütün muhalif kesimleri susturmak üzere adeta topyekün bir savaş yürüttüğünü söyleyebiliriz.

Basın ve ifade özgürlüğünden bahsedemiyoruz örneğin. Gazetecilerin gözaltına alınması, gazete bürolarının basılması, tehdit edilmesi, işten atmalar; bunlar zaten bir süredir vardı ancak 7 Haziran’dan sonra daha da yoğunlaştığını görüyoruz. Bununla da kalmıyor, Cem Küçük’ün ifadelerinde olduğu gibi basın mensupları artık ölümle tehdit ediliyor. Aslında Şirin Payzın bir cümle ile özetlemişti bunu televizyon programında; “CNN olarak HDP’lileri ekrana çıkaramıyoruz.”
Diğer yandan savunma hakkının gasbedildiğini görüyoruz hükümet tarafından. Avukatların, Ebru Timtik’in ters kelepçelenerek gözaltına alınmasında olduğu gibi hukuk dışı bir şekilde evleri, büroları aranarak, gözaltılarla savunma hakkı engelleniyor.

Savaş kışkırtıcılığından, kaostan medet uman hükümetin asker yakınlarının tepkilerine bile tahammülü yok. Cumhurbaşkanı Erdoğan, çatışmaların yeniden başlamasına tepki gösteren asker yakınlarına “karakteri bozuk” diyecek kadar ileri gitti. Mezhep ve etnik ayrımcılık, asker cenazelerine kadar yansıyor. Alevi askerlerin cemevlerinde yapılan cenaze törenlerine devlet erkanının katılmadığını biliyoruz.

Bunca hak ihlalleri ile ayrımcılık, baskı ve şiddet politikalarının yanı sıra ekonominin de daha kötüye gittiğini söylemeliyiz. Ekonomide; dolarda yükseliş, büyümede yavaşlama, ihracatta azalma, küresel ekonomide sıkıntılar gibi, işçi ve emekçilere yeni faturalar çıkaracak gelişmelerin belirtileri her geçen gün artmaktadır. Hükümetin bu kadar baskıya, şiddete başvurmasının ve ortamı terörize etmesinin nedenlerinden birisi de, ekonomideki sıkışmışlıktır zaten.

İç siyasette, ekonomi ve siyasal alanda bunca sorunla 1 Kasım seçimlerine giderken dış politikanın da iç açıcı olduğu söylenemez. Hükümetin savaşçı, çatışmacı politikalarını, Ortadoğu ve Suriye politikasından ayrı düşünemeyiz. Erdoğan ve hükümet, dış politikada yaşanan çöküşten çıkışı, bir kez daha ABD’ye tam teslimiyette bulmuştur. Bu teslimiyeti, içerideki saldırganlığın ve çatışmaların da dayanağı yapmaktadır.

‘HÜKÜMETİN YAPACAĞI BÜTÇE SAVAŞ BÜTÇESİ OLACAK’

Ülke ekonomisindeki göstergelerde de ciddi sıkıntılar gözleniyor. Örneğin TUİK gelirlere dair yaptığı rapor çalışmasında yüzde 15 dolayında bir nüfusun yoksulluk sınırı altında yaşadığı ortaya çıktı…
Ekonomide işsizliğin, yoksulluğun arttığını, alım gücünün azaldığını, temel tüketim maddelerine zamların geldiğini biliyoruz. Olası bir ekonomik krizde de krizin yükünü emekçi halka yüklemek üzere karşımıza çıkacak uygulamalar; hızla işten atmalar, çalışma sürelerinin arttırılması, ücretlerin düşürülmesi, temel tüketim maddelerine yeni zamlar olacaktır. Yaşanacak bir ekonomik kriz bizim yani işçi sınıfı ve emekçilerin krizi değildir. Kapitalizmin krizinin yükünü de çekmemek üzere bugünden bir mücadele birlikteliğinin hazırlanması gerekmektedir. Bugün yetkisiz ve meşru olmayan hükümetin yaptığı, yapacağı bütçenin ağırlıklı olarak savaş bütçesi olacağını da dikkate alırsak hem ekonomik krize karşı hem de savaşa karşı etkin bir mücadeleyi örgütlememiz gerekiyor.

‘SEÇİMLERİN NE KADAR SEÇİM OLACAĞI ŞÜPHELİ’

Seçim güvenliğine ilişkin de ciddi kaygılar dile getiriliyor…
Evet, tüm toplumsal kesimler baskıyla, şiddetle, zorla susturulmaya çalışılırken, 1 Kasım seçimlerinin ne kadar güvenli ve güvenilir bir ortamda yapılacağı da tartışma konusu. Kuşkusuz sandık kurulabilir, ancak bu sandıklardan çıkan sonucun ne kadar güvenilir olacağı konusunda kaygılar var. Seçim yasasından barajlara, siyasi partiler yasasından oy hesaplama sistemine, kamu kaynaklarının belli siyasi partilere kullandırılmasından siyasi propaganda serbestisindeki haksızlıklara kadar zaten eşitsiz ve antidemokratik koşullarda yapılan seçimlere yönelik kaygıların artmasının maddi temeli var.

Zaten halkın, işçinin, emekçinin, ezilenin iradesinin siyasete yansıdığından söz edemezken şimdi bu koşulların sağlanması nasıl mümkün olacak ki?

Nitekim Cizre’de üç mahalleye sandık kurulmayacağına dair sadece ilçe seçim kurulu başkanının imzasıyla bir karar alındı. Sadece Cizre’nin üç mahallesinde değil, bölgede birçok ilçede ve kimi illerde sandık kurulmadan, taşımalı sistemde oy kullanmaya zorlanacak halk. Esas hedeflenen HDP’nin baraj altına itilmesidir ve bunun için her türlü hileye, baskıya başvuracaklarını zaten gösteriyorlar.

Kaldı ki Davutoğlu’nun, HDP’nin baraj altında bırakılması için halka çağrısı vardır. HDP baraj altında kalsın ve AKP buradan vekil devşirsin. Bu siyasi hırsızlık değil de nedir? Bu durumda ne seçim güvenliği söz konusu olabilir, ne de seçimin, seçim olmasından bahsedebiliriz.

Ancak bütün bu eşitsiz, antidemokratik yasalara, baskı ve şiddet koşullarına, OHAL uygulamalarına rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın fiili başkanlık, “Tek Adam, Tek Parti Diktatörlüğü” hayallerinin boşa çıkarılmasını hep birlikte başarmalıyız.

‘HALKIMIZ İSTİSMAR SİYASETİNE İZİN VERMEMELİ’

‘Teröre Lanet’ adıyla Yenikapı’da gerçekleştirilen AKP mitinginde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 550 yerli ve milli vekil çağrısı ne anlama geliyor?
AKP Hükümeti her seçimi çılgın projelerle örgütlüyordu, şimdi 550 milli ve yerli vekil ile çılgınlıkta sınır tanımadıklarını gösterdiler. Biz boşuna “Tek adam, tek parti diktatörlüğü” hayalleri ile tarif etmiyoruz bu siyasi hedefleri.

Bir de Kur’an ve bayrak meselesi var…
AKP iktidarı, her değeri, her kavramı kendi siyasi çıkarları için kullanmaktadır. Siyasi çıkarlar için bu ülkede en çok Kur’an ve bayrak istismar edilmiştir.

Öncelleri de bunu yaptı, AKP de bunu yapıyor. Mezhepçi, ırkçı-şoven ve ayrımcı politikalarının bir parçası olarak milliyetçi-muhafazakar kesimin oylarını almayı hedefliyor. Bu hedefini gerçekleştirmek için Kur’an göstermekten de, bayrak sallamaktan da geri durmuyorlar. Halkımızın, manevi değerlerinin istismarına izin vermemesi gerekir.

Kimi sendikalar ve patron örgütleri de ‘Teröre hayır, kardeşliğe evet’ adı altında bir yürüyüş ve miting düzenledi. Bu yürüyüşler neye hizmet ediyor, Kürt sorununun çözümü açısından nasıl bir anlamı var?
Bu mitinglere birkaç yönden bakmak gerekiyor. Yanlış daha mitingin adından başlıyor. Bugün karşı karşıya kaldığımız sorun, demokrasinin en temel sorunlarından birisi olan Kürt sorununda yine yeniden çözümsüzlük ve savaş konseptinin tercih edilmesidir.

Kaldı ki bu mitingler, bizzat Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından desteklenmiş ve AKP’nin seçim mitinglerine dönüşmüştür. Ayrıca işçi sınıfı ve emekçiler, ekonomik ve sosyal alanda bunca sorun yaşarken, bazı sendikaların ve emek örgütlerinin, hükümet politikalarının ardında saf tutması tarihlerine kara leke olarak geçti. Mesele terör meselesi olarak ele alındığı sürece çözümsüzlük ve çatışmalar derinleşecektir. Bu tür yürüyüşler, çözüme hizmet etmediği gibi hükümetin savaş politikalarına destek anlamına gelir.
Oysa Kürt sorununun çözümü, eşit haklar temelinde, Kürt halkının kolektif haklarının tanınmasıyla mümkün olacaktır. Bugünün ihtiyacı Barış Blokunun ifade ettiği gibi “Acil barış ve acil demokrasi”dir. 10 Ekim’de KESK, DİSK, TMMOB ve TTB’nin düzenleyeceği barış demokrasi ve özgürlük mitingini de bu kapsamda ele almak ve güçlendirmek gerekir.

‘ORTAK MÜCADELE GÜÇLENDİRİLMELİ, SİYASAL GERİCİLİĞİN ETKİSİ KIRILMALIDIR’

Emek Partisi olarak seçimlere hangi hedeflerle katılacaksınız, neleri ön plana çıkaracaksınız?
AKP’nin bunca emek düşmanı, sömürücü ve ezici politikalarının, siyasal gericiliğinin etkisinin kırılması gerekmektedir. Cumhurbaşkanının başkanlık hayallerinin sonsuza kadar boşa çıkarılması, tek adam, tek parti diktatörlüğüne geçit vermeyecek bir sonucun alınması gerekir. Savaş ve çatışmaların sonlandırılarak çatışmasızlığın yeniden tesis edilmesi için mücadelenin güçlendirilmesi; Kürt halkının demokratik taleplerinin yani halk olmaktan kaynaklı dil, kimlik ve statü gibi taleplerinin kabulü için demokrasi mücadelesinin geliştirilmesi; olası bir ekonomik kriz ve emekçiler açısından olası sonuçlarına karşı ortak bir mücadelenin örgütlenmesi; emek, barış, demokrasi güçlerinin ortak mücadele zeminlerinin ilerletilmesi gerekir. Partimiz 1 Kasım seçimlerini bütün bu alanlarda mücadelenin bir parçası olarak görüyor, çalışmalarımızı da bu kapsamda yürüteceğiz.

Partimiz, sanayi havzaları, emekçi mahalleleri, üniversiteler, işyerleri ve fabrikalar temelinde çalışmalarını sürdürüyor. Dolayısıyla seçime yönelik çalışmalarını da yine bu alanları temel alarak yoğunlaştırılmış bir şekilde sürdürecektir. Bilindiği gibi 1 Kasım’da HDP’yi destekleme ve birlikte hareket etme kararı aldık. Yaptığımız her çalışma, 1 Kasım için HDP’ye oy isteme çalışması olarak da değerlendirilecektir. Ayrıca miting, halk toplantıları gibi çalışma ve faaliyetleri de ortak örgütlemeyi hedefliyoruz.

HDP ile ittifak , adaylıklar ve bakanlık konularındaki farklı yaklaşımlarınız kamuoyunda çeşitli tartışmalara neden oldu. Gelinen noktada HDP’li iki bakan istifa etti. Tartışmalara ilişkin neler söylersiniz?
Seçim hükümeti de olsa bu hükümette yer alma konusunu sosyalist hareketin tarihi birikimleri, çıkardığı sonuçlar ve AKP’nin siyasal karakteri ve politikalarıyla birlikte değerlendirerek yer alınmasını doğru bulmadık. Nitekim son derece doğru gerekçelerle HDP’li bakanların istifası gündeme geldi. Partimiz bakanlığı kabul etmeme kararının doğruluğu konusunda hiçbir şüphe taşımamıştır. Şimdi de kim haklı tartışmalarından ziyade bugünün ihtiyacı olan ortak mücadeleyi doğru temelde güçlendirme ve ilerletmekten tarafız. HDP ile ittifakı da bu kapsamda ele alıyoruz. 1 Kasım seçimlerine giderken de temel hedefimiz, ortak seçim platformunda, ortak adaylarla, ortak çalışma programı ile pekiştireceğimiz bir ittifakın sağlanabilmesi idi. Ancak bu sağlanamadı. Bu koşullarda Emek Partisinin HDP listelerinden seçilebilir yerden bir aday göstermesi doğru değildi. Ancak bu durumun ortak mücadeleyi zayıflatacak, engelleyecek bir sonuç yaratmaması gerekiyor. HDP ile demokrasi mücadelesinde ortak hareketimizi sürdüreceğiz, 1 Kasım seçimleri de buna dahildir.

EMEK,BARIŞ VE DEMOKRASİ İÇİN OYLAR HDP’YE!

Son olarak 1 Kasım seçiminin sonuçlarına dair öngörülerinizi alabilir miyiz?
Araştırma şirketlerinin yayınladıkları istatistiklerden bağımsız olarak -tabii ki onları da dikkate alarak- bugün işçilerin, emekçilerin içerisinde bulunduğu yaşam koşullarını, hak ve özgürlük isteyenlerin, demokrasi talep edenlerin bu taleplerinin şiddetle bastırıldığını dikkate aldığımızda geniş bir kesimin AKP Hükümetinin politikalarından rahatsızlık duyduğunu söyleyebiliriz.

Bu açıdan da 1 Kasım’dan tabii ki 7 Haziran’a göre AKP’nin siyasal gücü ve etkisinin daha da azaldığı bir sonuçla çıkılmasını bekleriz. HDP’ye yönelik saldırılar, emek, demokrasi ve barış güçlerine yönelik saldırılarla bir bütündür. Bu nedenle de HDP’nin 1 Kasım’da 7 Haziran’ı aşan bir sonuçla çıkması için bütün emek, demokrasi ve barış güçlerini HDP’yi desteklemeye ve oy vermeye çağırıyoruz.

 

Evrensel Gazetesi_27 Eylül 2015

Paylaş: