Emek Gençliği MYK Üyesi Deniz Tepe: En temel gücümüz sıra arkadaşlarımız
Saray rejiminin Türkiye gençliğini sermayeye ucuz iş gücü olarak sunmak istediğine dikkati çeken Emek Gençliği MYK Üyesi Deniz Tepe, “Geleceğimiz için birleşmek ve örgütlenmeliyiz” dedi.
Türkiye ve dünyada önemli gelişmeler, altüst oluşlar yaşanırken üniversitelerde de yeni akademik dönem başladı. Bu yıl da üniversite öğrencileri kampüslere yemek, ulaşım ve barınma sorunlarıyla girdi. Saray iktidarının, orta vadeli programı (OVP) ve kamuda tasarruf politikası geniş emekçi kesimleri olduğu kadar gençlerin eğitim hakkını ve yaşamını da olumsuz etkiliyor. Ekonomik sorunların yanı sıra akademik eğitimin niteliğinin düşmesi ve demokratik talepler karşısındaki baskıcı uygulamalar üniversitelilerin de ana gündemi. Emek Gençliği Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Deniz Tepe ile gençliğin taleplerini konuştuk. Saray rejiminin, gençlere eğitim ve gelecek hakkı sunmadığı gibi gençleri sermayeye ucuz iş gücü olarak sunduğunu belirten Tepe “19 Mart’ta sıra arkadaşlarımızla birleşince değiştirici olabildiğimizi gördük. Geleceğimiz, hak ve özgürlüklerimiz için birleşmekten, örgütlenmekten başka çaremiz yok” dedi.
Yeni eğitim yılı, üniversiteli gençlik kesimleri açısından nasıl bir tabloyla başladı?
Deniz Tepe: Hak ve özgürlüklerimize yönelik saldırıların yoğunlaştığı bir dönemdeyiz. Saray iktidarının ‘içeride ve dışarıda’, sermayenin çıkarlarını tesis etmek üzere yaptığı hamleler işçi-emekçilere ve onların genç kuşakları olan bizlere yoksulluk, baskı ve yasaklar olarak geri dönüyor. İktidarın neoliberal politikaları Türkiye gençliğinin yaşam ve çalışma koşullarını giderek ağırlaştırıyor. Sermaye programının tüm yükü işçi ve emekçilerin sırtına yüklenirken buna karşı çıkanlar da baskıyla engellenmek isteniyor. Gençliğin de payına düşen çok farklı değil.

‘Patronlara teşvik, eğitime güdük bütçe’
Kamuda tasarruf paketi ile de okullarımızda temel temizlik malzemelerinden, laboratuvar materyallerine, kulüp ve toplulukların harcamalarına kadar yoklar gündemde. Yemekhanelerde yemeklerin niteliği düşerken yemek ücretlerine fahiş zamlar geliyor. En temel sorun olan barınma konusunda Saray iktidarının ‘çözümü’ Kredi Yurtlar Kurumu (KYK) yurtlarının kapasitesini bir önceki yıla göre yalnızca yüzde 0.2 artırmak oldu. Ama tarikat yurtlarına milyonlar akıtılarak gençleri buralara mahkum etmek istiyorlar. ‘Eğitime aslan payı’ diye duyurdukları güdük eğitim bütçesi yetersiz kalırken, NATO’nun da icazetiyle silahlanmanın payı artmakta, patronlara yeni teşvik paketleri konuşulmakta. Tek tek üniversitelerin ödenekleri ise şeffaflıktan uzak bir şekilde öğrencilerin ihtiyaçları yerine atanmış rektörlerin planları doğrultusunda kullanılıyor. Bu tabloya karşı pek çok üniversitede dönem başında eylem ve protestolar, imza kampanyaları düzenlendi. Boğaziçi Üniversitesinde çamaşır yıkamanın paralı hale getirilmesine, Hacettepe’de yemekhanede rezervasyon sistemine, KYK yurtlarında sıcak su olmamasına karşı eylemler sürüyor. Kadın öğrenciler, artan taciz vakalarına ve Van’da arkadaşları Rojin Kabaiş’in şüpheli ölümüne karşı ses yükseltiyor. Parasız, bilimsel, demokratik, ana dilinde eğitim hakkı talebi büyüyor. Bunlara ek olarak Saray rejiminin Filistin’e yönelik timsah gözyaşlarına karşı üniversiteliler, Gazze ve Filistin ile dayanışma eylemleri gerçekleştiriyor. Hacettepe’de yemekhanenin rezervasyon sisteminin İsrail’le iş birliği olan bir şirkete ait olduğu da ortaya çıkarıldı. Disiplin soruşturmaları, polis baskısı ve faşist saldırılar da talepleri etrafında yan yana gelebilen geniş gençlik kesimleri tarafından püskürtülebiliyor.
‘Nitelikli barınma ve beslenme sağlanmalı’
Üniversite gençliğinin en acil talepleri:
-İhtiyacı olan her öğrenciye burs sağlanmalı, krediler bursa çevrilmeli ve burs miktarları artırılmalı,-Nitelikli barınma ve beslenme koşulları sağlanmalı,-Yurt ve yemekhanelere yapılan zamlar geri çekilmeli-Üniversitelerde öğrencilerin karar mekanizmalarına katılımının sağlanması, açılan disiplin soruşturmalarının, topluluk yasaklarının iptal edilmesi,-Üniversite-sanayi iş birliğiyle silah şirketleri ve İsrail ile ilişkili tüm şirketlerle ilişkiler kesilmeli.
‘Bütçe savaşa değil gençliğe ayrılmalı’

Dünyada yaşanan gelişmelere Türkiye nasıl dahil oluyor ve gençliğe etkileri nelerdir?
Yaşadığımız bu tabloyu dünya ve Ortadoğu’daki gelişmelerden, Türkiye burjuvazisinin ortaya çıkan yeni fırsatlar ve krizler karşısındaki konumlanışından azade okuyamayız. Tüm ülkelerde silah sanayisinin payı artıyor, gezegenimiz adeta barut kokuyor. Türkiye’nin egemen sınıfları da emperyalist iş birlikçilikten aldığı payı artırmak için elinde ateşle koşuyor. Saray rejimi, emperyalistlerle bağımlılık ilişkilerini artırırken içeride de emekçilerin yaşam ve çalışma koşullarını ağırlaştıran sömürü politikalarını hayata geçiriyor. Bu yüzden acil ekonomik taleplerimiz için yan yana gelirken bu sorunların temelindeki ilişkiler Saray rejiminin emperyalizme göbekten bağımlılığını da teşhir ederek antiemperyalist bir mücadele çağrısı yapıyoruz. ‘Erdoğan-Şimşek programı’ ile yoksullaştırılan geniş emekçi kesimler ‘dış tehdit’ algısı yaratılarak ‘iç cephe’yi güçlendirmeye çağrılıyor. Kürt sorununda hiçbir somut adım atmadan, kayyımlar ve tutuklu siyasetçiler varken yeni ‘çözüm süreci’ ile de Saray rejimi süreci kendi çıkarları etrafında sürdürmek istiyor. Bizler de başta ana dilinde eğitim hakkı olmak üzere, Kürt halkının tam hak eşitliğinin güvence altına alınması için Kürt ve Türk işçi-emekçilerinin ve gençliğinin birliğini güçlendirmeliyiz. Emek Gençliği olarak tüm gençleri Saray rejiminin sömürü ve savaş politikalarına karşı gerçek bir antiemperyalist mücadelenin örgütlenmesine çağırıyoruz. Bunun için de savaş örgütü NATO’dan çıkılması, NATO üslerinin kapatılması, üniversitelerdeki NATO staj programlarının iptal edilmesi ve savaşa ayrılan bütçenin gençliğe ayrılması için birleşmeye çağırıyoruz.
‘19 Mart’ta değiştirebildiğimizi gördük’
Emek Gençliği, geçtiğimiz dönem çıkardığı sonuçlarla birlikte, üniversite gençliğine nasıl bir yol öneriyor?
19 Mart sürecinde gençliği yan yana getiren talepler halen güncel. Saray rejiminin yıkılması, geriletilmesi için elini taşın altına sokmaya hazır üniversiteli gençler mücadele yöntemlerini tartışıyor. Üniversite gençliği acil talepleri etrafında bir araya gelerek mücadelesini büyütmeli. Yapmadıklarımızdan-yapamadıklarımızdan dersler çıkararak ilerlemeliyiz. 19 Mart öncesinde, yan yana gelme deneyimimizin arttığını ve fiili mücadele birliklerinin ortaya çıktığını, değiştirici olabildiğimiz alanların yine örgütlü yerler olduğunu gördük. İstanbul Büyükşehir Belediyesine (İBB) kayyım atanması gibi ağır saldırıların önüne geçen, valiliğin eylem yasağını delen, üniversitelerde yeni birlikler, temsilcilikler kurmak gibi pek çok kazanımı peşinden getiren örgütlü gücümüzdü. Öyleyse talepler etrafında birleşen, forumlarla, temsilciliklerle, topluluklarla, farklı düzeylerde bölüm-fakülte gruplarıyla büyüyen bir örgütlülük için mücadele etmeliyiz. Barikatlarımız fakülte ve sınıflarımıza çekili, en temel gücümüz sıra arkadaşlarımız olmalı. Martın öğrettiği temel ders de budur. Tüm eylemlerimiz de taleplerimizi kazanırken bu örgütlülüğü ve örgütlenme bilincini geliştirmeyi hedeflemelidir. Zor ve zahmetli olan; Saray rejiminin yıkılması için istikrarlı bir mücadeleye daha geniş kesimleri kazanmaktır. Saray yönetiminin faşizmi örgütleme yolunda attığı adımları da ancak geniş-kitlesel bir yığın hareketinin sonucuyla defedilebiliriz. Bu nedenle ihtiyacımız olan şey, en geniş kesimlerin tek adam yönetimi karşısında birleşmesi, bir adım daha ileri atıp işçi sınıfının saflarında örgütlenmesidir. Emek Gençliği, gençlik mücadelesinin tarihsel birikimini bugüne taşıyan, bu birikimden dersler çıkaran, öğrenen ve her alanda bu dersleri yeniden mücadeleyle buluşturan gençlik örgütüdür. Güç ve eylem birlikteliğimizi bu safta devam ettirelim. Kurtuluş mücadelede, özgürlük örgütlülükte!
