Emek Partisinden bildirge: Ekmek, barış, özgürlük için saray düzenine son!

Emek Partisinden bildirge: Ekmek, barış, özgürlük için saray düzenine son!

Emek Partisinden bildirge: Ekmek, barış, özgürlük için saray düzenine son!

Emek Partisi (EMEP), bugün basın toplantısıyla yayımladığı bildiride Türkiye’nin “yeni bir siyasal dönemeçte” olduğunu vurgulayarak, “saray rejimine karşı birleşik mücadele” çağrısı yaptı.

Video link: https://video.twimg.com/amplify_video/1971936241940635649/vid/avc1/1280×720/eq4PfthDAMvUjIqi.mp4

Emek Partisi (EMEP),  “Ekmek, Barış, Özgürlük İçin Saray Düzenine Son!” başlığı ile bildirge yayımladı. “Faşizme Geçit Yok, Saraya Rejimine Karşı Ekmek, Barış, Özgürlük İçin Birleşmeye ve Mücadeleye Çağrı” sloganıyla yayımlanan ve 13.00’te Bakırköy Cem Karaca Kültür Merkezinde düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyuna deklare edilen bildirgede, Türkiye’nin “yeni bir siyasal dönemeçte” olduğu vurgulanarak mücadele çağrısı yapıldı.

İşçiler, emekçiler, kadınlar, gençler, üreticiler ve halklar üzerindeki artan baskılarla ilgili değerlendirmelerin ve mücadele olanaklarının bulunduğu bildirge 6 ana başlık geçilen sürecin tahlili ve ardından iki ana başlıkta da  somut bir şekilde sıralanan acil talepler yer alıyor.  Bildirgede şu çağrı yer aldı: “Başta işçiler olmak üzere tüm sömürülen ve ezilen halk kitlelerini  kazanabilmek için  örgütlenmeye, birleşik ve kararlı bir mücadele yürütmeye çağırıyoruz”

“Yaşam koşullarını her geçen gün daha fazla katlanılmaz hale getiriyor”

“Türkiye, saray rejimi altında adım adım karanlık bir geleceğe doğru sürükleniyor” denilen bildiride,  “Tek adam yönetiminin izlediği iç ve dış politika ve uyguladığı ekonomik program başta işçi sınıfı olmak üzere bütün halk kesimleri için yaşam koşullarını her geçen gün daha fazla katlanılmaz hale getiriyor. Huzursuzluk artıyor, hoşnutsuzluk büyüyor” ifadeleri yer aldı.

“Türkiye bir dönüm noktasında, bir yol ayrımındadır”

Kitle desteğini önemli oranda yitiren saray iktidarının ayakta kalmak ve varlığını sürdürebilmek için bütün toplumsal muhalefeti hedef alan, çok yönlü bir saldırı içerisinde olduğu belirtilen bildirgede, “Ekonomik ve politik haklar için verilen her türlü mücadeleyi bastırabilmek, muhalefet güçlerini tasfiye edebilmek için kendi anayasasını ve yasalarını bile tanımıyor. Mevcut koşullarda Türkiye bir dönüm noktasında, bir yol ayrımındadır. Ya ülke sömürü ve zorbalığın koyu egemenliği altında faşist bir rejimin karanlığına gömülecektir; ya da sömürülen ve ezilen halk kitleleri hep birlikte direnerek bu saldırıyı püskürtecek ve halk egemenliğinin önü açılacaktır” denildi.

Bildiride yer alan başlıca tespitler

Bildirinin ilk kısmında içine girilen dönemle ilgili temel özellikler 6 başlıkta şöyle sıralanıyor:

  • Emperyalist saldırganlık artıyor, savaş tehlikesi büyüyor
  • Yeni Osmanlıcı emeller ve faşist rejim inşası için yeni hamleler
  • “IMF’siz IMF Programı”: Halk için yoksulluk, sermaye için vurgun
  • Doğa, tarım ve kamu varlıklarının yağması artarak sürüyor
  • Saray rejimi çürümenin merkezi haline geldi
  • Saray rejimi topyekûn mücadeleyle yenilecek

Bildirinin ikinci kısmında ise somut bir şekilde acil talepler “A- Ülke yönetiminin demokratikleşmesi, temel haklar ve barış için, B- Çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi için” başlıkları altında sıralandı.

Emek Partisi’nin yayımladığı bildirgenin tamamı şu şekilde:

İÇİNE GİRİLEN YENİ DÖNEMİN TEMEL ÖZELLİKLERİ:

1- EMPERYALİST SALDIRGANLIK ARTIYOR, SAVAŞ TEHLİKESİ BÜYÜYOR!

ABD emperyalizmi, Trump’ın işbaşına gelmesiyle birlikte tüm güçlerin kendisine boyun eğmesini, aksi takdirde, askerî güç de dahil tüm olanaklarını kullanarak direnen güçlerin ezilmesini temel alan bir politika izliyor.

Ortadoğu, Pasifik ve Kafkaslar başta olmak üzere neredeyse tüm dünya bu saldırgan politikaların hedefindedir.

Bu politika şu ana dek en etkili ve yıkıcı sonuçlarını Ortadoğu’da üretmiştir. Gazze’de Filistin halkına uygulanan soykırım, 13 yıllık iç savaşla çökertilen Suriye’de yönetimin selefi-cihatçı bir gruba teslim edilmesi, Lübnan Hizbullah’ını imhaya yönelik saldırılar ve Lübnan’ın felç edilmesi, İran ve Yemen’in bombalanması, Siyonist İsrail rejiminin saldırılarını Katar’a kadar genişletmesi bu bağlamda gündeme gelmiştir.

ABD ve müttefikleri, başta enerji ve su olmak üzere bölgenin tüm kaynakları üzerinde tam bir emperyalist hâkimiyet kurarak rakiplerini bölgeden uzak tutmayı amaçlıyor. Bu amaçla bölgenin tamamı sürekli olarak yok edici bir savaşın kıyısında tutuluyor. Kafkasya ve

Asya-Pasifik’te yeni gerilim ve çatışma alanları yaratılıyor.

2- YENİ OSMANLICI EMELLER VE FAŞİST REJİM İNŞASI İÇİN YENİ HAMLELER

Ortadoğu’da güç ilişkileri büyük oranda emperyalist–Siyonist ittifak lehine değişirken, ABD, Kafkasya’da da egemenliğini güçlendirme yolunda önemli adımlar attı. Ancak bu durum bölgede istikrarsızlık ve belirsizliklerin son bulduğu anlamına gelmiyor.

Türkiye’yi yöneten saray iktidarı ve egemen sermaye güçleri de yabancı sermaye girişine duydukları yakıcı ihtiyaç başta olmak üzere bir dizi nedenle bu değişime göre pozisyon almaya çalışıyor. Bunun içinde ABD’nin bölgedeki hedefleriyle daha uyumlu bir politika izlemeye yönelmiş bulunuyor.

Gazze-Filistin başta olmak üzere İsrail’le ilişkilerde izlenen ikiyüzlü tutum halktan gizlenmeye, halkın emperyalistler ve işbirlikçilerinin bölge ve dünyadaki saldırganlığına dönük tepkisinin içeride kendine yönelmesini engellemeye ve bu tepkileri mümkün olduğunca yedeklemeye çalışıyor.

Saray rejimi, ABD başta olmak üzere Batılı emperyalistlerin yedeğinde, işbirlikçi politikalar izlerken, Siyonist İsrail yönetimiyle yaşanan çıkar ve nüfuz gerilimlerini hamasetle iç siyasete malzeme yapıp “iç cepheyi güçlendirme” adı altında muhalefetsiz bir rejim hedefi için de kullanıyor.

Bir yandan sistem içi ana muhalefetin bile tasfiye edildiği bir faşist rejim inşası için adımlar hızlandırılırken; diğer yandan Türkiye egemen sınıfları ve saray bürokrasisinin yayılmacı hayalleri için bazı maceralara girişmeye cüret edebilecekleri de görülüyor.

Kürt burjuvazisini ve başta Suriye’de ortak iş tuttukları İslamcı güçler olmak üzere gerici Körfez-Arap rejimlerini de kapsama niyetiyle “Türk-Kürt-Arap ittifakı” söylemini üreten “Yeni Osmanlıcı” hayaller peşinde Türkiye’yi sertleşen paylaşım mücadelelerinin bataklığına sürüklüyor.

Bu nedenle saray yönetimi ve Cumhur İttifakı bir yandan egemenliğini sürdürebilmek için -yargıyı da etkin biçimde kullanarak- baskı ve terörü yoğunlaştırıyor, diğer yandan ise muhalefet cephesini bölüp dağıtmayı amaçlayan hamleler yapıyor. İçerideki sıkışmışlık ve Suriye’deki gelişmelerle bağlantılı olarak adım atmak zorunda kaldığı Kürt sorununun çözümü doğrultusunda beklenti oluşturarak Kürt siyasi hareketini muhalefetten koparmaya, bölmeye/etkisizleştirmeye ve becerebilirse bir bölümünün desteğini yeniden kazanmaya yönelik taktikler izliyor.

Muhalefetin yönetimindeki belediyelere ve tüm muhalefete yönelik barikat ve kuşatmalar eşliğinde polisin de kullanıldığı idari ve adli saldırılar, grev yasakları, işçi sınıfı ve emekçilerin toplu sözleşme süreçlerinde sendikal bürokrasinin de rol aldığı oldu-bittiler faşist bir devlet örgütlenmesi yolunda atılan adımlar olarak gündeme geliyor.

Bütün bunlara Devlet Denetleme Kurulu, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu gibi kurulların çalışmasında Cumhurbaşkanı’na olağanüstü nitelikte, antidemokratik yetkilerin verilmesi gerçeği de eklendiğinde, sarayın ülkeyi sürüklediği karanlık tablo iyice belirginleşiyor.

3- “IMF’SİZ IMF PROGRAMI”: HALK İÇİN YOKSULLUK, SERMAYE İÇİN VURGUN

Bir “IMF’siz IMF programı” olarak Erdoğan-Şimşek programı, tüm ücret ve maaşların baskılanması, emekçilerin kıdem tazminatı, emeklilik gibi kazanımlarının hiç edilmesine yönelik işleyişini sürdürüyor. Yine program kapsamında uluslararası sermayeye, yerli-yabancı tekellere kaynak aktarılmaya devam ediliyor.

İşçi sınıfı ve tüm emekçilerin yanı sıra başta küçük mülk sahibi köylüler olmak üzere, kır ve şehirdeki küçük işletmelerin durumu hızla kötüleşiyor. Zorluk ve açmazlar orta büyüklükteki işletmelere doğru genişlerken, iflaslar, konkordato ilanları ve kapanmalar büyük işletmelere sıçrıyor.

Her yıl yenilenen “Orta Vadeli Erdoğan-Şimşek Programı”nın devreye girmesiyle birlikte ülke genelinde yaşam ve çalışma koşulları giderek daha da kötüleşiyor. Nüfusun büyük çoğunluğu yoksulluk sarmalına düşmüş durumdadır. Ezilen ve sömürülen halk kitleleri arasında hoşnutsuzluk ve öfke büyüyor. Bu öfke ve hoşnutsuzluk saray rejimi ve Cumhur İttifakı’nın dayandığı toplumsal temeli sarsıyor; Erdoğan, saray iktidarı ve partisi AKP’nin kitle desteği her gün biraz daha erimektedir.

4-  DOĞA, TARIM, KAMU VARLIKLARININ YAĞMASI ARTARAK SÜRÜYOR

Son yıllarda yağmaya varan bir boyut kazanarak verimli tarım alanları, sulak araziler, akarsu ve göller, ormanlar, zeytinlikler ve kıyılar, çeşitli faaliyetler için kapitalistlerin hizmetine açılıyor.

Ülkenin neredeyse tamamı maden alanı olarak ruhsatlanmış, bütün bir coğrafya maden ve enerji sektörünün adeta ayaklarına serilmiş durumdadır. Ülkenin tüm kıyıları, başta turizm olmak üzere çeşitli kapitalist faaliyetler için ranta teslim edilmiş konumdadır.

Türkiye tarihinin en büyük özelleştirmecisi olan Erdoğan-AKP iktidarı bir “müflis tüccar” olarak, devletin elindeki son işletmelerle mera ve arazilerin yanı sıra otoyolları, boğaz köprülerini de emperyalist tekellere ve başta yandaş kesimler olmak üzere büyük sermayeye peşkeş çekmeye hazırlanıyor.

5-  SARAY REJİMİ ÇÜRÜMÜŞLÜĞÜN MERKEZİ HALİNE GELMİŞTİR

Bütün veriler Türkiye kapitalizminin kısa dönemde az çok istikrarlı bir gelişme sürecine giremeyeceğini, saray yönetiminin önümüzdeki dönemde de ekonomik durgunluk ve krizin tüm yüklerini halkın sırtına yıkmaya yönelik politikaları ısrarla sürdüreceğini gösteriyor. İşçi sınıfı başta olmak üzere ezilen ve sömürülen kitleleri daha fazla “ucuz göçmen emeği”, güvencesizlik, esnek çalışma gibi yöntemler, yaygın ve kitlesel işten çıkarma tehdit ve uygulamalarıyla daha sert, daha kuralsız bir emek sömürüsü bekliyor.

Saray rejimi iktisadi ve siyasi olarak toplumun en geniş kesimlerini daha kapsamlı ve giderek sertleşen baskılarla ezerken, egemen sınıf ve güçler arasında da derin bir çürümenin eşlik ettiği çatışma ve hesaplaşmalar yaşanıyor.

Türkiye, saray rejimiyle birlikte kara para, uyuşturucu, insan kaçakçılığı, fuhuş, bahis ve kumar gibi faaliyetlerin icra edildiği uluslararası mafyanın bir istasyonu haline gelmiş bulunuyor.

6- SARAY REJİMİ TOPYEKÛN MÜCADELEYLE YENİLECEK

Özetle, olası bir seçimde yenilgiye uğrayacağını gören saray rejimi ve Cumhur İttifakı, bunu önlemek için her türlü adımı atmaktan geri durmuyor.

Bir yandan devlet aygıtını kullanarak siyasal baskıyı görülmemiş şekilde artırıp tüm muhalefeti dağıtmaya, işçilerin, emekçilerin, gençlerin, kadınların, üretici köylünün, kır ve kent yoksullarının mücadelesini baskı ve terörle yıldırmaya çalışıyor. Diğer yandan, tekelci sermayenin temsilcisi olarak, ülkenin tüm yeraltı ve yerüstü ulusal değer ve kaynaklarını yerli ve yabancı tekellere peşkeş çekildiği dizginsiz bir talan ve yağma düzenini sürdürüyor.

Başta Ortadoğu olmak üzere uluslararası alanda daralan manevra alanlarını ise yayılmacı ve maceracı politikalarla genişletmeye çalışıyor. Savaş harcamalarını artırıyor, askerî sanayiyi ülke ekonomisinin merkezine yerleştirmeye çalışıyor. Eğitim ve sağlık alanından esirgenip kesilen bütçe kaynakları bu alana aktarılıyor.

Bu somut koşullar, işçi sınıfının insanca çalışma ve yaşama mücadelesine yönelen mücadeleci kesimleri başta olmak üzere ezilen ve sömürülen kitlelerin kaçınılmaz olarak saray iktidarıyla giderek daha fazla karşı karşıya gelmesine neden oluyor ve olmaya devam edecek.

Toplumun çok geniş kesimlerinin ekonomik ve politik sorunlara karşı mücadele eğilimi güçlenirken, Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması karşısında verdiği tepkide olduğu gibi yeni arayış ve eylemlerin artarak süreceği görülüyor.

AKP-Erdoğan hükümetleri döneminde işçi sınıfı ve emekçiler ilk kez bu kadar yaygın ve iniş-çıkışlarla da olsa süreklilik gösteren mücadeleler veriyor. “Sarayın arka bahçesi” haline gelen sendikal bürokrasi engelini aşamadığı için genel grev, genel eylem, genel direniş gibi daha güçlü birleşik mücadele platformları oluşturamasa da mücadeleyi bu yolda ilerletme ihtiyacı her geçen gün daha da yakıcı bir şekilde hissediliyor.

Her milliyetten işçi sınıfı ve Türkiye halkı siyasal gücü azalmış azınlık bir iktidar tarafından dipsiz bir girdaba sürükleniyor. Saray rejimi halkın hiçbir talebine yanıt vermediği ve veremeyeceği gibi; halkın ezici çoğunluğunun da saray iktidarından hiçbir beklentisi kalmamıştır. Saray rejimi bütün kurumları ve kuralsızlığıyla ülkenin ve halkın geleceği önünde en büyük engel ve tehdit haline gelmiştir.

Ya birleşebilir bütün güçler aşağıdaki acil talepler etrafında bir araya gelerek saray düzenine son verecek ve ülkede işçi sınıfı ve halkın çıkarları temelinde tepeden tırnağa demokratik yeni bir toplumsal düzen kurulacaktır.

Ya da faşizmin koyu gericiliği ve karanlığı bir “Demokles kılıcı” gibi ülkenin ve halkın başında sallanmaya devam edecektir.

Günümüz politik gerçekliğinde başka bir seçenek yoktur!

Emek Partisi’nin temel hedefi küçük bir azınlığın üretim ve dolaşım araçlarını tekeline aldığı bu köhnemiş düzenin yıkılmasıdır. Onun yerine, üretim ve dolaşım araçlarının halkın ortak malı olduğu, sömürü ve baskı ilişkileri ve araçlarının, sınıfların yok edildiği yeni bir toplumsal düzenin kurulmasıdır.

Sadece işçi sınıfı değil, sömürülen ve ezilen bütün halk kitleleri bu yeni toplumsal düzenin kurulmasıyla özlemlerini gerçekleştirebilir, kurtuluşlarına kavuşabilirler.

İşçi sınıfı ve halkın tam egemen olduğu yeni bir düzeni elbirliğiyle kurma mücadelesini daha güçlü sürdürebilmek için de faşist bir rejim inşa etmek isteyen saray düzenini ve arkasındaki sermaye güçlerini kesin bir yenilgiye uğratmak ve tek adam yönetimine son vermek gerekir.

Emek Partisi olarak; başta işçiler olmak üzere tüm sömürülen ve ezilen halk kitlelerini aşağıda somut bir şekilde sıraladığımız acil talepleri kazanabilmek için örgütlenmeye, birleşik ve kararlı bir mücadele yürütmeye çağırıyoruz.

A- ÜLKE YÖNETİMİNİN DEMOKRATİKLEŞMESİ, TEMEL HAKLAR VE BARIŞ İÇİN

1- Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi olarak da adlandırılan sarayın oligarşik yönetim düzenine tüm kurum ve uygulamalarıyla birlikte son verilmelidir. Devlet aygıtı, saray oligarşisi ve her kademedeki uzantılarından, ırkçı-faşist ve darbeci-tarikatçı unsurlardan arındırılarak, halkın tam egemenliğini, demokratik hak ve özgürlükleri güvenceye alma temelinde yeniden örgütlenmelidir. Bunun için saray düzeninin yıkılmasından sonraki en kısa sürede halkın seçtiği temsilcilerden oluşan bir kurucu meclis tarafından, halkın en geniş kesimlerinin katılımıyla yeni bir anayasa hazırlanmalı ve halkın onayına sunulmalıdır.

2- Ülke doğrudan halkın seçtiği temsilcilerden oluşan, yasama ve yürütme görevini de üstlenen meclis tarafından yönetilmeli ve en üst iktidar organı olmalıdır. Cumhurbaşkanı meclis tarafından seçilmeli ve meclis çoğunluğunun istemi halinde görevden alınabilmelidir. Valilik, kaymakamlık gibi tüm atanmış kurumlar kaldırılmalı, bölge ve yerellerde yönetim yetkisi seçilmiş yerel meclislerde olmalıdır. Seçilmiş vekil, temsilci ve diğer görevliler, seçmenlerin çoğunluğunun kararıyla görevlerinden alınabilmeli ve onların ücretleri, kalifiye işçi ücretleri ortalamasını aşmamalıdır.

3- Yargı, saray oligarşisinin bir saldırı ve terör aygıtı olmaktan çıkarılmalı; halkın doğrudan katılım, denetim ve bilgi edinmesine açık olmalı ve bu temelde yeniden örgütlenmelidir.

“Genel grev ve örgütlenme hakkı eksiksiz tanınmalıdır”

4-  Yüzde 7 seçim barajı, sendikal barajlar, grev ve toplu sözleşme alanındaki yasak ve kısıtlamalar gibi demokratik hak ve özgürlüklerin tanınması ve kullanılmasının önündeki tüm engeller kaldırılmalı, lokavt yasaklanmalıdır. Söz, basın-yayın, haberleşme, toplantı, gösteri ve yürüyüş, grev, genel grev ve örgütlenme hakkı eksiksiz tanınmalıdır.

5- Kürt sorunu, tam bir ulusal hak eşitliği temelinde çözülmelidir. Zorunlu tek devlet dili uygulamasına son verilmeli, bütün ulus ve ulusal topluluklara kamu hizmetlerinden anadillerinde yararlanma ve anadilde eğitim hakkı tanınmalı, dil ve kültürlerini geliştirmelerinin önü açılmalıdır.

“Din devletten ayrılmalı ve zorunlu din dersleri kaldırılmalıdır”

6- Gerçek ve tam bir laiklik için; din devletten ayrılmalı ve zorunlu din dersleri kaldırılmalıdır. Belediyeler dahil devletin tüm din, mezhep ve inançlarla, topluluklara verdiği destek ve tanıdığı ayrıcalıklar sona erdirilmelidir. Devletin din, mezhep ve inançlar karşısında yansızlığına dayanan, inanma ve inanmama hakkını kapsayan gerçek bir inanç özgürlüğü güvence altına alınmalıdır.

7- Eğitim her kademede parasız, bilimsel ve demokratik olmalıdır. Bilim ve sanatı; yeni kuşakların eğitiminin ve gelişmesinin temeli sayan, ırkçı, şoven, dinci ve cinsiyetçi olmayan temel bir müfredat uygulanmalıdır. YÖK kaldırılmalı, eğitim kurumları ve yurtların yönetimleri öğrencilerin ve çalışanların seçtiği temsilcilerden oluşacak kurullara verilmelidir. Öğrenciler için sağlıklı okul ve barınma koşulları sağlanmalıdır. Özel kişi ve kurumlara, vakıflara ve tarikatlara ait tüm özel eğitim kurumları ve yurtlar kamulaştırılmalıdır. Öğrencilerin kredi borçları silinmeli, ihtiyacı olan bütün öğrencilere karşılıksız burs sağlanmalıdır.

“Baskı, yasak, sansür uygulamalarına son verilmelidir”

8- Sanata ve sanatçılara yönelik baskı, yasak, sansür uygulamalarına son verilmelidir. Halkın ilerici ve demokratik kültür seviyesinin yükseltilmesine hizmet eden her türlü sanatsal faaliyet merkezi ve yerel düzeyde desteklenmelidir.

9- Muhalefeti tasfiye etme ve belediyeleri ele geçirme amacıyla yapılan görevden alma ve kayyum atamaları iptal edilmeli ve tutuklanan belediye başkanları ve görevlileri serbest bırakılmalı, görevlerine iade edilmelidir. Kadın ve çocuklara yönelik şiddet ve cinsel suçlar ile insanlığa karşı suçlar ve soykırım başta olmak üzere uluslararası suçların kapsam dışında kaldığı bir genel af çıkarılmalıdır. Devam eden ifade özgürlüğüne ilişkin davalar ile siyasal davaların düşmesine karar verilmesini, siyasi tutuklu ve hükümlülerin serbest kalmasını sağlayacak yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

10- Emperyalist ülkeler ve kurumlarla yapılmış açık, gizli siyasal ve askerî bütün anlaşmalar halka açıklanarak feshedilmelidir. NATO’dan çıkılmalı; ülkedeki yabancı üsler kapatılmalı ve askerî birlikler ülkelerine gönderilmelidir.

“Sınır ötesi operasyonlar durdurulmalıdır”

11- Bölgenin yeniden paylaşımında ortaya çıkan geçici boşlukları kullanma ve emperyalist mihraklardan birine yaslanarak, kırıntılar kapmaya yönelik yayılmacı ve saldırgan politikalara son verilmelidir. Komşu ülkelerle eşitlik, karşılıklı yarar, içişlerine karışmama, egemenlik haklarına saygı ve barış temelinde ilişkiler geliştirilmelidir. Sınır ötesi operasyonlar durdurulmalı, başka ülkelerde bulunan üsler kapatılmalı ve askerî birlikler geri çağrılmalıdır.

12- Başta Gazze olmak üzere Filistin’de soykırım politikası uygulayan, ABD emperyalizminin Ortadoğu’daki en saldırgan dayanağı olan İsrail’le tüm ilişkiler kesilmeli, Filistin halkı ve direnişi desteklenmelidir.

B- ÇALIŞMA VE YAŞAM KOŞULLARININ İYİLEŞTİRİLMESİ İÇİN

1-  İşçiler, diğer emekçiler ve emeklilerin ücretleri enflasyon karşısında ezilmeyecekleri ve insanca yaşayabilecekleri bir düzeye yükseltilmelidir. Asgari ücret 4 kişilik bir işçi ailesinin ihtiyaçları göz önüne alınarak belirlenmeli ve işçilerden kesilen tüm sigorta prim payları patronlar tarafından karşılanmalıdır. Ücretler yoksulluk sınırının üstüne çıkarılmalıdır.

2-  Çalışma süresi günde 7 saati, haftada 5 günü (35 saati) geçmemeli, ağır ve tehlikeli işlerde 5 saatlik iş günü uygulanmalıdır. Ücret kesintisi olmaksızın haftada 2 gün tatil ve 30 gün kesintisiz yıllık dinlenme hakkı tanınmalıdır.

3- Evden çalışma ve kısa çalışma başta olmak üzere her türlü esnek çalışma, taşeron, kiralık, sözleşmeli vb. güvencesiz çalışma biçimlerine son verilmeli, özel istihdam büroları kapatılmalı, her alanda kadrolu ve güvenceli çalışma sağlanmalıdır. Kadın istihdamının önündeki tüm engeller kaldırılmalı ve eşit işe eşit ücret ödenmelidir. 18 yaş ve altı çocuk emeğinin ücretli emek olarak kullanılması yasaklanmalıdır.

4- Tüm fabrika, işyeri ve çalışma alanlarında, işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin önlemler, işçiler ve emekçilerin seçtiği temsilcilerin çoğunluğunu oluşturduğu kurullar tarafından belirlenmeli ve denetlenmelidir.

“İşten atmalar yasaklanmalı”

5- İşten atmalar yasaklanmalı, herkesin yetenekleri doğrultusunda iş sahibi olması devlet tarafından garanti altına alınmalıdır. İşsizlik Fonu’nun amacı dışında kullanımı ve başta yandaşlar olmak üzere kapitalistler tarafından yağmalanmasına derhal son verilmeli, fonun tamamı işçiler ve aileleri için kullanılmalıdır. İşsizlik ödeneği en az asgari ücret seviyesinde olmalı, fonun kullanımı sendika ve işçi temsilcileri tarafından denetlenmelidir.

6- Sağlıkta özelleştirmeye son verilmeli, başta hastaneler olmak üzere laboratuvarlar gibi halk sağlığı bakımından temel öneme sahip büyük özel sağlık kuruluşları kamuya devredilmelidir. Tüm sağlık sistemi önleyici, nitelikli ve parasız sağlık temelinde yeniden örgütlenmelidir. Sağlık emekçilerinin temsilcileri, sendikalar ve meslek örgütleri sağlık kurumlarının yönetiminde söz sahibi olmalıdır.

7- Kadınların kriz, salgın ve deprem sonrası daha da kötüleşen yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi, giderek artan şiddetin önüne geçmek için gerekli önlemler hızla alınmalı ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Cinsel yönelim ayrımcılığına, nefret söylemine ve baskılara son verilmelidir. Toplumsal yaşamın her alanında cinsiyet eşitliği sağlanmalıdır. Semtlerde ücretsiz, nitelikli ve yaygın çocuk bakım yuvaları açılmalı, işyerlerinde kreşler, emzirme odaları ve annelerin süt izni hakkından taviz verilmemelidir. Kriz, salgın ve doğal afet koşullarında ağırlaşan çocuk ve yaşlı bakımının kadınların sırtında bir yük olmaktan çıkarılması için somut adım atılmalıdır. Yaşlılar için bakım evleri yaygınlaştırılmalı ve ücretsiz olmalıdır.

8- Bankalar ve diğer finans kuruluşları, tekelci şirketler ve hissedarları başta olmak üzere büyük sermaye ve büyük toprak sahiplerinden alınan vergiler artırılmalıdır. Özel ve tüzel kişilerden artan oranlı gelir ve servet vergisi alınmalıdır. Temel tüketim mallarından alınan KDV ve ÖTV kaldırılmalı, lüks tüketim mallarından alınan vergiler yükseltilmelidir.

“Sosyal güvenlik sistemi kurulmalıdır”

9- Yoksulluk sınırının altında geliri olan ya da hiç geliri olmayan her hane için doğal gaz, su, elektrik, telefon-internet hizmeti ücretsiz olmalıdır. Bu durumdaki yurttaşların kredi borçları silinmeli ve bu kişilere insanca yaşamalarını garanti edecek asgari bir gelir temin edilmelidir. Tüm yurttaşları kapsayan, eşleri birbirine ekonomik açıdan bağımlı olmaktan çıkaran ve birey olarak hak sahibi kılan bir sosyal güvenlik sistemi kurulmalıdır.

10- Yoksul, küçük ve orta köylülerin bankalara, emperyalist ve işbirlikçi tekellere, tefeci ve büyük toprak sahiplerine olan tüm borçları faizsiz olarak ertelenmeli, ipotekler ve diğer yükümlülükler kaldırılmalıdır. Yoksul ve küçük üreticiler faizsiz kredilerle desteklenmeli; gübre, yakıt gibi tarımsal üretimin temel girdileri ülkede üretilmeli ve ucuza sağlanmalıdır. Tarımsal üretimin planlanması, ürünlerin pazarlaması ve fiyatlarının belirlenmesinde üretici köylü örgütlerinin de içinde yer aldığı kurullar söz sahibi olmalıdır. Kooperatifleşme teşvik edilmeli, aracı mekanizmalar devreden çıkarılmalı, tarım ve üretici köylülük emperyalist tekellere ve işbirlikçilerine karşı korunmalıdır. Ülkenin tarımsal ve hayvansal üretim bakımından kendine yeterli hale gelmesi için gerekli önlemler alınmalıdır.

“Doğayı ve çevreyi yıkıma uğratan bütün yatırımlar durdurulmalıdır”

11- Maden aramaları ve çıkarılması, lüks turistik tesis ve konut inşası gibi kâr ve rant için tarımsal üretimi, doğayı ve çevreyi yıkıma uğratan bütün yatırımlar durdurulmalıdır. Bu yatırımların sahipleri ve onlara izin veren bütün görevliler yargılanmalı; doğaya, çevreye ve halka verdikleri zararların tazmin edilmesi başta olmak üzere cezalandırılmalıdır. Tarım alanları, otlaklar, ormanlar, madenler, enerji ve su kaynakları başta olmak üzere yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin korunması ve bu temelde kullanılması sağlanmalı, yerli-yabancı tekeller tarafından yağmalanmasına son verilmelidir. Kanal İstanbul Projesi derhal durdurulmalıdır.

12- Kredi ve ihaleler yoluyla sağlananlar başta olmak üzere yerli ve yabancı sermaye sahiplerine tanınan tüm ayrıcalıklara son verilmelidir. Yapılan vurgunlar soruşturulmalı, suçluların mal varlıklarına el konulmalı ve yurtdışına kaçırılan servetleri geri getirilmelidir. Kamu-özel ortaklığı altında, parası halktan çıkan, hazine garantili ve yandaş sermayeyi ihya etmeyi hedefleyen yol, köprü, havalimanı, şehir hastaneleri gibi yatırımlara yapılan tüm ödemeler durdurulmalı ve hazine garantileri iptal edilmelidir.

13- Ülkenin tüm yeraltı ve yerüstü kaynakları ile zenginliklerin emperyalist ve işbirlikçi tekeller tarafından yağmalanmasına son verilmeli; devlet gelirleri yayılmacı amaçlara yönelik veya ülke savunmasıyla ilgisi olmayan silahlanma ve savaş sanayine değil, ülkenin ilerlemesi ile halkın yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için kullanılmalıdır.

14-  İnsanlığa karşı suç işleyenler hariç Türkiye’ye sığınanlara mültecilik statüsü tanınmalıdır. Mülteci işçilere “işveren rızası” şartı olmadan çalışma izni verilmelidir. Mülteci ve göçmen işçilere sendikalara üye olma hakkı tanınmalıdır. Depremzede mültecilere karşı yapılan ayrımcılığa son verilmeli, yapılan yardımlardan eşit biçimde yararlanmaları sağlanmalıdır.

Türkiye’yi AB’nin göçmen deposu haline getiren “Geri Kabul Anlaşması” iptal edilmelidir. Dönmek isteyen mülteciler için bölgede barış ortamı sağlanmalı, kalanlara eşit yurttaşlık için gerekli altyapı oluşturulmalıdır.

“Deprem dirençli kentler inşa edilmelidir”

15- Başta deprem kuşakları içerisinde yer alan kentlerimiz olmak üzere çalışma ve yaşam alanlarındakiler de dahil tüm yapı stokları denetlenmeli, deprem koşullarına uymayan yapıların yıkımı ya da iyileştirilmesi için üniversiteler, meslek örgütleri ve ilgili ulusal-uluslararası kurumlarla koordineli bir çalışma yürütülmelidir. Deprem dirençli kentler inşa edilmelidir.

Depremde yıkılan kentlerde hasar tespitiyle birlikte geçici barınma yerleri, konteyner ve prefabrik evler kurulmalı, ülkedeki boş konut stoku ve kamu sosyal tesisleri başta olmak üzere bütün alanlar depremden zarar gören halkın ihtiyaçlarını karşılamak üzere acilen devreye sokulmalı, ısınma, beslenme ve temizlik açısından insanca yaşam koşulları sağlanmalıdır. Geçici barınma yerlerinde bulaşıcı hastalıkların meydana gelmemesi ve sağlık hizmetlerinin eksiksiz yerine getirilmesi için ilgili meslek örgütleri ve sendikalarla birlikte gerekli teknik altyapı ve sağlık birimleri kurulmalı, yeterli sayıda sağlık emekçisi görevlendirilmelidir.

Paylaş: