TEK ADAM İKTİDARI, SURİYE’DEKİ CİHATÇILARDAN DESTEĞİNİ ÇEKMELİDİR!
IŞİD’in Suriye’deki ilk yapılanması Nusra Cephesi’nin devamı olan HTŞ (Heyet Tahrir el-Şam) ile Türkiye’nin eğitip donattığı, maaşa bağladığı yapıların içinde olduğu Suriye Milli Ordusu Halep’e girdi. Kendisini Fethul Mubin (Müjdelenmiş Galibiyet) Operasyon Odası olarak adlandıran bu koalisyon, Birleşmiş Millet’in “terör listesi”nde olan gruplardan oluşuyor.
İsrail’in Gazze, Lübnan ve İran’dan sonra, Suriye’ye yönelik olarak gerçekleştirdiği saldırıların, bu cihatçı grupların Halep’e ilerleyişinin önünü açtığı biliniyor. Öte yandan, Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Sean Savett, yaptığı açıklamada, ABD’nin Suriye’deki durumu yakından takip ettiğini belirterek, “Esad rejiminin BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararında belirtilen siyasi sürece katılmayı reddetmeye devam etmesi ve Rusya ile İran’a bel bağlaması, Suriye’nin kuzeybatısında Esad rejimi hatlarının çökmesi de dâhil olmak üzere, şu anda ortaya çıkan koşulları yaratmıştır” ifadelerini kullandı. Bu açıklama, İsrail ile ABD’nin, bu cihatçı gruplara ortak bir destek politikası izlediklerini teyit etmiş oldu.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı, her ne kadar gelişmeleri kaygı ile izlediğini, Türkiye sınırında yeni bir göç dalgası oluşmasından endişe duyduklarını dile getirmiş olsa da, Türkiye tarafından eğitip donatılan grupların da bu cihatçı koalisyonu içinde yer almış olması, Türkiye’nin bu cihatçı hareketini desteklediğinin bir işareti durumunda. Rusya ve İran basını, Astana, Soçi ve Moskova anlaşmaları ile mutabakatlarından doğan, bu cihatçı grupları belirli noktalarda kontrol altında tutma sorumluluğunu yerine getirmeyen Türkiye’yi fırsatçılık ve ihanet ile suçluyorlar. Türkiye’de iktidar medyası ise günlerdir bu cihatçı hareketini coşkuyla destekleyen yayınlar yapıyor.
AKP iktidarı, bölgede IŞİD gibi örgütlerle mücadele eden YPG’yi terör örgütü olarak tanımlayıp, BM ve diğer uluslararası kurumların terör listesinde yer alan cihatçı grupları “muhalefet güçleri” olarak niteleyip destekleyerek, toprak bütünlüğüne saygı duyduğunu iddia ettiği Suriye’nin geleceğine dair de tarafını belli etmiş oluyor. Tek adam iktidarı, eğitip donattığı Suriye’deki cihatçı güçler üzerinden Suriye sahasında kalıcı olmanın hesabını yaparken, Türkiye’yi de açık bir hedef haline getirmektedir.
ABD, İsrail ile birlikte Suriye sahasındaki cihatçı grupların safında bir politika izlemek, Türkiye’yi Suriye, Rusya ve İran başta olmak üzere bölgedeki birçok komşusunun gözünde de işgalci bir konuma itmektedir.
Suriye’nin yerel nüfusu olan Suriye’nin kuzeyindeki Kürt varlığını, “terör tehdidi” bahanesiyle Suriye’ye müdahalesinin gerekçesi haline getiren AKP İktidarı, bu politikayı sürdürmek için Suriye’deki askeri üsleri ve destek verdiği cihatçı güçlerin ekonomik maliyetini de Türkiye’nin işçi ve emekçilerinin üzerine yıkmaktadır. Bu politikada ısrar etmek, aynı zamanda Türkiye işçi ve emekçilerinin ekmeğinin her gün biraz daha küçülmesinde de ısrar etmek demektir.
Türkiye’de Kürt sorunun demokratik halkçı çözümünü sağlamak, Türkiye’nin Suriye’ye müdahale gerekçesini de ortadan kaldıracaktır. Bu, Türkiye’nin bölgesindeki komşu halklarıyla barış içinde bir geleceğin tarafı olabilmesi açısından da elzemdir.
Türkiye, Suriye’deki askeri güçlerini geri çekmeli, cihatçı örgütlere desteğine son vermelidir. Değişen bölge koşullarında etkili bir bölge gücü olabilmenin gereği gibi sunularak meşrulaştırılmaya çalışılan bu politika Türkiye’yi sürekli ateşin içinde tutmaktadır. Emperyalist güçler bölgeden çekilmeden, Emperyalistlerle ve İsrail’ile yapılan ticari ve askeri anlaşmalar sonlandırılmadan, NATO’dan çıkılmadan, bütün üsler kapatılmadan kalıcı bir barış mümkün değildir. Ülkede demokrasi, bölgede barış için Ortadoğu’da yaşayan halklarla birlikte mücadeleyi yükseltme ihtiyaç her zamankinde daha fazla önem taşımaktadır.
Seyit Aslan
Emek Partisi Genel Başkanı
